Hepimizin yaşamında kısıtlayıcı bazı şartlar vardır ve bunlar son derece olağandır. Sabah keyifsiz kalkarsınız ve o gün canınız işe gitmek hatta yataktan kalkmak bile istemez. Ancak sorumluluklarınız vardır ve kendinizi zorlayarak kalkar işinize gidersiniz. İçinizden o gün açık havada olmak geliyorsa ancak siz işe gitmek zorundaysanız bu noktada özgürlüğünüzden feragat etmişsiniz gibi görünebilir ancak gerçek sınırlanma sorumluluklarımızla ilgili değildir. Bir aileye sahip olmak, hayatınızı idame ettirecek kadar para kazanmak, toplumsal ilişkiler kurmak belli bir düzen içinde yürütülmesi gereken şeylerdir. Bu düzeni sağlamak içinde isteklerimizi ertelemek hatta bazen onlardan vazgeçmek zorunda kalabiliriz. Özgürlüğün kaybedildiği nokta sorumluluklarımızın yerine getirilme noktası değil gerçekten istemediğimiz şeyleri istediğimizi sandığımız noktadır. Gerçek kimliğimizi tanımamak, kendimizden kaçmak, sürekli dış uyanlara bağımlı hale gelmek ve bize öğretilenleri kendi inançlarımız gibi kabul etmek bizi gerçek bir tutsak haline getirir.
Benim ailemde yemek yendikten sonra hemen sofra toplanır hatta sofradan kalkan kendi tabağını da alır ve tezgaha koyar. Yemek sonları seramonilerimiz yoktur yemek hızlı yenir, sofra toplanır ve bulaşıklar hemen yıkanır. Bu annemin kurduğu bir aile düzenidir ve ailemizin yemek alışkanlığıdır. Oysa eşimin ailesinde yemekten sonra mutfakta oturma ve sofrada sohbet etme alışkanlığı vardır. Kayınvalideme gidince yemekten sonra sofrada sohbet etmek, çay içmek bana her zaman çok keyif vermiştir. Ancak ilk evlendiğimiz zamanlarda yemek yer yemez sanki kurulu robot gibi hemen eşimin elinden tabağı alıp mutfağa koşuyordum. Bundan eşimde şikayetçiydi ben de ama o sofra toplanmadan kendimi rahat hissedemiyordum. Sonra kendimle çalışırken fark ettim ki bu ben değilim, bu benim istediğim şey değil. Sadece içimdeki annem o anda bana emrediyor hemen kaldır sofrayı diye. Yanımda olmasa da içimde ve kurduğu program işliyor. İşte size tutsalıklık hem de gerçek bir tutsaklık….
Gerçek kimliğime göre değil bana öğretilen şeylere göre yaşıyordum hayatımı ve içimdeki annemim, babamım, öğretmenlerimin kısacası otorite konumundaki insanların emirlerini hala yerine getiriyordum. Sonra anladım ki özgürleşmem gerekli, önce gerçekten ne istediğimi anlamam sonra da kendi seçimlerime göre yaşamam gerekli.
Hayatımda bir süre bu konuya odaklandım ve günlerce düşündüm gerçek ben kim, neyi seviyor, ne istiyor? Eğer başka bir ailede doğsaydım başka arkadaşlarım olsaydı, başka bir toplumda yaşasaydım yine neler kesinlikle kişiliğimde olurdu? Bunları bir liste haline getirdim ve bu benim öz kişiliğim dedim. Daha sonra herhangi bir şey yapmak isteyince kendime sordum bunu gerçekten ben mi istiyorum yada bu gerçekten benim inancım mı, yoksa bana ait olmayan bir istek, inanç içinde miyim?
Bu çalışma özgürleşmem için çok faydalı oldu ve anladım ki “Gerçek özgürlük insanın içindedir dışınızdaki sadece yapabilme yeteneğidir özgürlük değil. ”
Size önerim annenizi ve babanızı dikkatle inceleyin. Onların kişilik özelliklerine ve alışkanlıklarına objektif bir gözle bakın. Sonra kendinize dönün ve hangi yönlerinizi ailenizden aldığınızı inceleyin. Alışkanlıklarınıza ve inançlarınıza özel bir dikkat gösterin. Bulabildiğiniz her şeyi not edin ve sonra listeniz hazırlanınca hangi konularda tutsak olduğunuzu daha iyi görecek ve bunları değiştirmek için çalışabileceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder