DÜŞÜNCELERİMİZİN BAZI TEMEL NOKTALARI
Her birimiz tüm yaşam deneyimlerimizden yüzde yüz sorumluyuz. Aklımızda oluşan her düşünce geleceğimizi yaratmaktadır ve güç merkezi, daima yaşadığımız anın içindedir. Herkes kendinden nefret ve suçluluk duygusu yüzünden acı çeker. Herkes için en büyük mutsuzluk, “yeterince iyi değilim” diye düşünmektir. Bu sadece bir düşüncedir ve düşünce değiştirilebilir.
Dargınlık, güceniklik, olumsuz eleştiri ve suçluluk en zarar verici düşünce kalıplarıdır. Kırılma, gücenme, darılma duygularımızın üstesinden gelebilmek, kanseri bile yok edici bir düşünce gücüdür.
Kendimizi gerçekten sevdiğimiz zaman, hayatımız her yönüyle düzene girer. Geçmişimizden kurtulmalı ve herkesi bağışlamalıyız. Kendimizi sevmeyi öğrenmeye istekli olmalıyız. Olumlu değişimlerin anahtarı, şimdi ve burada kendimizi onaylamak ve kabul etmektir.
Bedenimizde “hastalık” denen şeyin yaratıcısı biziz.
“Bilgeliğin ve bilginin kapıları daima açıktır”
YAŞAM GERÇEKTEN ÇOK BASİT. NE EKERSEK, ONU BİÇİYORUZ
Kendi hakkımızda düşündüklerimiz, kendi gerçeklerimiz oluyor. İçinde bulunduğumuz olayları yaratıyor, sonra da bunlardan duyduğumuz sıkıntı, üzüntü, ve düşkırıklığı için bir başkasını suçluyoruz; böyle yapmakla gücümüzü de başkasına kaptırmış oluyoruz. Hiçbir kişi, hiçbir şey, hiçbir koşul bizim üzerimizde bir güce sahip değil, çünkü aklımızla düşünce oluşturan yanlızca “biz”iz. Deneyimlerimizi, gerçekliğimizi ve bunda yer alan tüm kişileri yaratan bizi. Düşüncelerimizde barış, uyum, denge yarattığımızda bunları kendi yaşamımızda da bulacağız. Aşağıdaki cümlelerden hangisi size doğru geliyor?
“İnsanlar hep beni kullanıyor, zarar veriyor”
“İnsanlar hep yardımcı oluyor”
Bu iki düşünce ve inanç yaşamımızda çok farklı deneyimler yaratacaktır. Kendimiz ve hayat hakkındaki inançlarımız, bizim gerçeğimizi oluşturur.
BİLİNÇALTIMIZ, SEÇTİĞİMİZ HER DÜŞÜNCE VE İNANÇTA BİZİ TÜMÜYLE DESTEKLER
Bilinçaltımız inanmayı seçtiğimiz herşeyi kabul eder. Yani kendim ve hayat hakkındaki inançlarım ve düşündüklerim, yaşamımın gerçeği olur. Ve düşünebileceğimiz şeyler konusunda sınırsız seçimimiz var. Bunu bildiğimizde “insanlar hep beni kullanıyor” yerine “insanlar hep bana yardımcı olmaya çalışıyor”u seçmek daha mantıklı değil mi?
EVRENSEL GÜÇ BİZİ ASLA YARGILAMAZ VE ELEŞTİRMEZ
Evrensel güç, bizi kendi değerlerimize göre kabul eder. Ve inançlarımızı ayna gibi yaşamımıza yansıtır. Eğer “hayat yalnızlıktır ve kimsenin beni seveceğine inanmıyorum”u seçiyorsam, hayatımda da bunu bulacağım.
Ama, bu inancı kafamdan atmak ister de, “Sevgi her yerde. Ben seven ve sevilen bir kişiyim” gibi olumlu bir düşünceyi benimser ve bunu kendime sürekli tekrarlarsam, bu da benim yeni gerçeğim olacaktır. Yani hayatıma sevecen insanlar girmeye başlayacak, yaşamımda zaten varolan insanlar bana karşı daha sevecen olmaya başlayacak ve kendimin de sevgimi kolaylıkla başkalarına ifade edebileceğimi göreceğim.
ÇOĞUMUZUN KİM OLDUĞUMUZ KONUSUNDA SAÇMA DÜŞÜNCELERİ VE HAYATIN NASIL YAŞANMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDA ÇOK, ÇOK KATI KURALLARI VAR
Bunu kendimizi suçlamak için söylemiyorum. Çünkü şu anda yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Eğer daha iyisini bilseydik, daha çok şeylerin farkında ve anlayışında olsaydık, başka türlü davranırdık. Lütfen sakın sakın, şu anda bulunduğunuz nokta konusunda kendinizi küçümsemeyin. Bu yazıyı veya kitabını okuyor olmanız bile hayatınızda olumlu değişimler yapmaya hazır olduğunuzu gösteriyor. Bunun için kendinizi takdir edin.
ÇOK KÜÇÜK YAŞLARDAYKEN, KENDİMİZ VE YAŞAM HAKKINDA NELER HİSSEDECEĞİMİZİ ÇEVREMİZDEKİ YETİŞKİNLERİN TEPKİLERİNDEN ÖĞRENİRİZ
Kendimiz ve yaşamımız hakkında ne düşünmemiz gerektiğini böyle öğreniyoruz. Eğer mutsuz, korku, suçluluk ya da öfke dolu insanların içinde yetişmişseniz, kendiniz ve hayat hakkındaki görüşleriniz de olumsuz düşüncelerle dolu olacaktır.
“Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum” “bu, benim hatam” “Eğer bir şeye kızarsam, ben kötü bir insanım” İşte bu tür inançlar, düşkırıklığı dolu bir hayat yaratır.
BÜYÜDÜĞÜMÜZDE, ÇOCUKLUĞUMUZDAKİ YAŞAMIMIZIN DUYGUSAL ORTAMINI YENİDEN YARATMA EĞİLİMİ GÖSTERİRİZ
Bu iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değil, sadece içimizde “yuva” olarak bildiğimiz şeydir. Bunun yanısıra kişisel ilişkilerimizde, annemiz veya babamızla kurmuş olduğumuz ilişkileri ya da onların kendi aralarındaki ilişkileri yeniden yaratma eğilimi gösteririz. Tıpkı annenize veya babanıza benzeyen sevgililerinizi ya da patronlarınızı düşünün. Anne, babamızın bize gösterdiği davranışları kendimize de gösteriyoruz. Kendimizi aynı şekilde suçluyor ve cezalandırıyoruz. Kendi söylediklerimizi dinlediğimizde, hemen hemen aynı kelimeleri kullandığımızı görebilirsiniz.
Kendimizi sevmeyi ve desteklemeyi de aynı şekilde yapıyoruz, tabii eğer çocukluğumuzda sevilmiş ve desteklenmişsek. “Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorsun” “hep senin hatan” Bunları ne kadar sıklıkla kendinize söylüyorsunuz?. “Harikasın” “Seni Seviyorum” ya bunları ne kadar sık söylüyorsunuz?
AMA TÜM BUNLAR İÇİN, ANNE BABALARIMIZI SUÇLAMAYALIM
Hepimiz kurbanların kurbanıyız. Onlar kendilerinin bilmediği şeyi bize nasıl öğretebilirlerdi ki? Anneniz kendini sevmeyi bilmiyorsa, babanız kendini sevmeyi bilmiyorsa, onların size kendinizi sevmeyi öğretmesi de imkansız olacaktır. Onlar da çocukluklarında kendilerine öğretilen şeylere dayanarak, yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Eğer anne ve babanızı anlamak istiyorsanız, onları kendi çocukluklarıyla ilgili konuşturmaya çalışın. Eğer anlayışla dinleyebiliyorsanız, onların korkularının ve katı kurallarının nereden geldiğini anlama olanağını bulacaksınız. Size bütün bu “kötülükleri” yapan anne babanızın da sizin kadar korku dolu olduklarını göreceksiniz.
ANNE BABAMIZI BİZİM SEÇTİĞİMİZE İNANIYORUM
Her birimiz bu gezegende zaman ve mekandaki belirli bir noktada yeniden bedenlenmeye karar veriyoruz. Manevi evrim yolunda gelişmemize yardımcı olacak belirli bir dersi öğrenmek için buraya gelmeyi seçtik. Cinsiyetimizi, rengimizi, ırkımızı, ülkemizi kendimiz seçiyoruz ve bu yaşamda üstünde çalışmak istediğimiz kalıpları bize yansıtabilecek en uygun anne babayı da biz belirliyoruz. Ama büyüdüğümüzde, işaret parmağımızı onlara yönelterek suçluyoruz: “benim böyle olmamın nedeni sizsiniz”. Aslında onları seçen biziz, çünkü aşmamız gereken engeller için onlar mükemmel bir seçimdi.
İnanç sistemimizi çok küçük yaşlarda ediniyoruz ve yaşamımızı bu inanç sistemlerine uygun deneyimleri yaratarak sürdürüyoruz. Hayatınıza şöyle bir dönüp bakın. Ne kadar sık aynı deneyimi yaşadığınıza dikkat edin. Bu deneyimleri tekrar ve tekrar yarattınız, çünkü bunlar size, kendiniz hakkında inandığınız şeylere aynalık ediyordu. Aynı sorunla ne kadar uzun süre yaşadığımız, sorunun ne kadar önemli olduğu ya da yaşamımıza yönelik ne kadar tehlike taşıdığı hiç önemli değil.
GÜÇ NOKTASI DAİMA ŞİMDİ Kİ ANDADIR
Hayatınızın bu anına kadar yaşadığınız tüm deneyimler, geçmişinize dayanan düşünce ve inançlarınızın ürünüdür. Her deneyim, dün, geçen hafta, geçen ay, geçen yıl, 10-20 ya da daha fazla yıllar önce (yaşınıza göre) oluşturduğunuz düşünceler ve kullandığınız sözcüklerle yaratıldı. Ama bunlarda geçmişte kaldı. Yaşandı ve bitti. Şimdi önemli olan, bu andan itibaren neyi düşünmeyi, neye inanmayı ve neyi söylemeyi seçtiğiniz. Çünkü bu düşünceler ve sözcükler, geleceğinizi yaratacak. Güç noktanız, şimdiki anda ve yarınınıza, gelecek haftanıza, gelecek ayınıza, gelecek yılınıza vs. şekil veriyor. Şu anda ne düşündüğünüze dikkat edin. Olumlu mu, olumsuz mu? Bu düşüncenizin yarınınızı biçimlendirmesini istiyor musunuz? Dikkat edin ve farkında olun.
HER ŞEYİN MALZEMESİ DÜŞÜNCEDİR, VE DÜŞÜNCELERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ
Sorunumuz ne olursa olsun, yaşadıklarımız, iç dünyamızın dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Kendinden nefret etmek bile, kendiniz hakkındaki nefret dolu düşüncelerin ürünü. “Ben kötü bir insanım” diyen bir düşünceniz var. Bu düşünce bir duygu yaratıyor ve siz bu duyguya kendinizi kaptırıyorsunuz. Oysa öyle bir düşünceniz olmasaydı, böyle bir duygunuz da olmayacaktı. Düşünceler ise değiştirilebilir. Düşüncenizi değiştirin, duygularınız da ortadan kaybolacaktır.
Tüm bunları size inançlarımızın nerden geldiğini göstermek için anlattım. Bu bilgileri lütfen, acımızın içine gömülmek için mazaret olarak kullanmayalım. Geçmişin üzerimizde gücü yok. Olumsuz bir düşünce kalıbını ne kadar uzun sürdürmüş olmamızın önemi yok. Güç noktası şimdiki anda. Farkına varmak için ne harikulade bir şey. Şu andan itibaren özgür olmayı seçebilirsiniz!
İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN, DÜŞÜNCELERİMİZİ BİZ SEÇİYORUZ
Aynı düşünceleri bir alışkanlık olarak o kadar tekrar tekrar düşünüyor olabiliriz ki, bu bize düşüncelerimizi kendimiz seçmiyoruz izlenimi verebilir. Ama ilk seçimi biz yaptık. Bazı düşünceleri düşünmeyi reddedebiliriz. Ne kadar sıklıkla kendiniz hakkında olumlu birşey düşünmeyi kabul etmediniz? Pekala, aynı şekilde kendinizle ilgili olumsuz düşünceleri de reddedebilirsiniz. Bu konudaki çalışmalarım esnasında çalıştığım herkes az ya da çok kendinden nefret ve suçluluk duygularıyla boğuşuyor. Bu iki olumsuz duygu ne kadar fazlaysa, hayatımız da o kadar mutsuz oluyor. Bu iki duygu azaldıkça da yaşamımız her boyutuyla daha iyiye doğru gidiyor.
HEMEN HERKESİN ÇEKİRDEK İNANCI: “YETERİNCE İYİ DEĞİLİM”
“Yeterince iyi değilim” inancının yanısıra “Yeterince çaba gösteremiyorum” ya da “Layık değilim” inançları da var. Bunları söyleyenlerden misiniz? Yeterli olmadığınızı düşünüyor ya da hissediyor musunuz? Ama kime göre? Kimin standartlarına göre? Eğer bu inancınız güçlüyse, o zaman nasıl sevgi dolu, mutlu, başarılı, sağlıklı bir hayat yaratabilirsiniz? Bu güçlü bilinçaltı inancınız, yaşamınıza sürekli çelişkiler getirecek, bir yerlerde aksamalar olacak, bir şeyler sürekli yanlış gidecek.
KIRGINLIK, YARGILAMA, SUÇLULUK VE KORKU HERŞEYDEN ÇOK SORUN YARATIR
Bu dört duygu hem bedenimiz, hem de yaşamımızdaki temel sorunların kaynağı oluyor. Bu duygular, yaşam deneyimlerimizin sorumluluğunu almak yerine, başkalarını suçlamaktan kaynaklanıyor. Evet, yaşamımızdaki her şeyden yüzde yüz sorumlu olursak, suçlayacak kimse kalmayacak değil mi? “Dışarıda” olan herşey, iç düşüncemizin aynası. Diğer insanların kötü davranışlarına göz yummuyorum, ama bize böyle davranacak olan kişileri bize çeken şey, KENDİ inançlarımız.
Eğer kendinize şunları söylüyorsanız: “Herkes bana şöyle şöyle davranıyor, beni yargılıyor, asla benim için bir şey yapmıyor, beni paspas gibi kullanıyor, sömürüyor…” o zaman bu sizin DÜŞÜNCE KALIBINIZ.
İçinizdeki bazı düşünceler, bu tür davranışları gösteren kişileri yaşamınıza çekiyor. Bu tür düşüncenizi değiştirdiğiniz zaman, o tür kişiler de başka kapıya gideceklerdir. Artık o insanları hayatınıza çekmeyeceksiniz. Bu dört olumsuz duygu, fiziksel boyutta da ortaya çıkıyor. Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak romatizmanın kaynağı. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik kellik, ülser hatta ayak ağrılarına neden oluyor. Kırgınlık (gücenme, darılma) duygusundan bağışlama yoluyla kurtulmak kanseri bile yeniyor. Bu size basit gibi gelebilir ama işe yaradığına tanık oldum, bunu yaşadım.
GEÇMİŞE KARŞI TUTUMUMUZU DEĞİŞTİREBİLİRİZ
Geçmiş yaşanmış ve bitmiş. Bunu değiştiremeyiz. Ama geçmiş hakkındaki düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Bizi geçmişte biri incitti diye, şimdiki anda KENDİMİZİ CEZALANDIRMAK ne saçma. Çok derin kırgınlıkları olan insanlara hep şunu söylerim: “lütfen, bu kırgınlıkları daha da derinleştirmeden çözmeye başlayın. Bir cerrahın bıçağı altında ya da ölüm yatağında olduğunuz ana kadar beklemeyin, o zaman bir de yaşadığınız panikle başa çıkmak zorunda kalacaksınız”
Panik içinde olduğumuz anlarda, düşüncelerimizi kendimizi iyileştirme konusunda yoğunlaştırmamız çok zordur. Önce korkularımızı yenmek için zaman harcamak zorundayız. Eğer her şeyin umutsuz, bizim de kurban olduğumuz inancını seçersek, Evren bu inancımıza “Evet” der. Bu saçma, geri, olumsuz düşünce ve inançları bırakmamız hayati önem taşıyor.
GEÇMİŞİ BIRAKMAK İÇİN, AFFETMEYE HAZIR OLMALIYIZ
Geçmişi bırakmak, kendimiz dahil herkesi affetmeyi seçmek zorundayız. Nasıl affedeceğimizi bilmeyebiliriz, affetmek istemeyebiliriz; ama affetmeye istekliyim demek bile, iyileşme sürecini başlatır. Kendi iyiliğimiz için geçmişi bırakmak ve herkesi affetmek mutlaka gerekli.
“İstediğim gibi biri olmadığım için seni affediyorum. Seni affediyor ve özgür bırakıyorum”. Bu olumlu düşünce bizi özgür kılar.
TÜM HASTALIKLAR AFFETMEME DURUMUNDAN KAYNAKLANIR
Hastalandığımız zaman, yüreğimizi gözden geçirelim. Acaba kimi affetmeye ihtiyacımız var?
Course in Miracles şöyle der: “Tüm hastalıklar affetmeme durumundan kaynaklanır. Ne zaman hasta oluyorsak, affetmemiz gereken kişinin kim olduğunu düşünmeliyiz”
Bu düşünceye şunu da eklemek istiyorum: Affetmekte en çok zorlandığımız kişi, BIRAKMAYA EN ÇOK GEREKSİNİM DUYDUĞUMUZ KİŞİDİR. Affetmek, bırakmak, vazgeçmek demek, göz yummak demek değil, tümüyle bırakmak demek. NASIL affedeceğimizi bilmek zorunda değiliz. Yapacağımız tek şey affetmeye İSTEKLİ OLMAK. Evren nasılların üstesinden gelir.
Kendi acımızı çok iyi anlayabiliyoruz. Çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği şey, en çok affetmeye gereksinme duyduğumuz ONLARIN da acı çekmiş olmaları. Şunu anlamalıyız ki, onlar da o an içindeki anlayış, farkındalık ve bilgi kapasitelerine göre yapabildiklerinin en iyisini yapıyorlardı. İnsanlar soruları ile bana geldiklerinde yalnızca tek şey üzerinde çalışırm, KENDİNİ SEVMEK.
Kendimizi OLDUĞUMUZ GİBİ ONAYLADIĞIMIZ, sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz zaman, herşey yoluna giriyor. Küçük mucizeler her yerde görülüyor. Sağlığımız düzeliyor, daha çok kazanıyoruz, ilişkilerimiz daha doyumlu hale geliyor, kendimizi çok yaratıcı biçimlerde ifade etmeye başlıyoruz. Tüm bunlar çabalamadan, kendiliğinden oluyor. Kendini sevmek ve onaylamak, güven ortamı yaratmak, kendine güvenmek, layık olduğunu düşünmek ve kabul etmek kafamızın içinde bir düzen yaratır. Bu da yaşamımızda daha sevecen ilişkiler, yeni bir iş, yaşayacağımız yeni ve daha güzel bir yer sağlar, hatta kilolarınızı bile dengeler.
Kendilerini ve bedenlerini seven insanlar, ne kendilerini, ne de başklarını kötüye kullanırlar. Kendini onaylama ve kabul etme, hayatımızın her boyutunda olumlu değişimlerin olması için temel anahtarlardır. Kendini sevmek, hiçbir şey için kendimizi eleştirmemekle başlar. Olumsuz eleştiri bizi tam da değiştirmek istediğimiz davranış kalıbının içine hapseder. Kendimize gösterdiğimiz anlayış ve şefkat bu kısır döngüden çıkmamızı sağlar. Unutmayın, yıllardır kendinizi eleştiriyor ve bir işe yaramadığını görüyorsunuz. Bir de kendinizi onaylamayı deneyin. Görün bakalım neler olacak.
HER GÜN ÇALIŞABİLECEĞİNİZ BİR OLUMLAMA KALIBI
Hayatın sonsuzluğunda, bulunduğum noktada herşey mükemmel, bütün ve tam.
Her günün her anında, benden daha büyük bir gücün içimden akıp geçtiğine inanıyorum. Bu evrende yanlızca bir aklın olduğunu bilerek ondaki bilgeliğe kendimi açıyorum. Tüm çözümler, tüm yanıtlar, tüm iyileşmeler, her türlü yaratıcılık ondan geliyor.
Bilmem gereken her şeyin bana açıklanacağının, ihtiyacım olan her şeyin doğru zaman, mekan ve sırayla geleceğinin bilincinde olarak, bu güce ve akla güveniyorum. Dünyamda her şey iyi ve güzel.
NOT: Sabah ilk uyanma anlarınızda ve gece yatarken son yaptığınız bu çalışma olmalıdır.
Olumlamayı hafif ama kulaklarınızın da duyabileceği şekilde okunması gereklidir.
DÜŞÜNCE GÜCÜYLE TEDAVİ
Louise Hay
kaynak