Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nde 30 yıl abideler ve mezarlıklarla ilgili görev yapan Necdet İşli kendini tarihi mezarlar ve mezar taşlarını araştırmaya, belge toplamaya adamış ender rastlanan türde bir araştırmacı. Mezarlar, türbeler, tekkeler ve daha nice eski eserle ilgili çok geniş bir belge ve fotoğraf arşivi toplayan İşli bunları gün ışığına çıkaracak eserler vermek için kolları sıvamış. Kendi ifadesiyle “en az 20 adet doktora çalışmasına yetecek malzeme” biriktirdiği evi tamamen arşiv niteliğinde. Eşi aynı konularda 29 sene vakıflarda çalıştığı için onu anlayışla karşılıyor. “Börk ve Börklü Yeniçeri Mezarlar”, “İstanbul'da Sahabe Kabir ve Makamları”, “Yeniçeri Mezar Taşları”, “İstanbul’un Ortası Aksaray” gibi kitapların yazarı Necdet İşli ile tarihi mezar taşları ve üzerlerinde gizli sembollere dair bir söyleşi:
En başından başlarsak eğer, sizi mezarlar ve mezar taşlarını araştırmaya nasıl bir ihtiyaç üzerine başladınız?
Ben 1951 yılında Cerrahpaşa’da Seyf-i Akva sokaktaki ahşap evde doğdum. Fevkalade tarihi dokusu olan, bozulmamış bir muhitti. Evimizin penceresi Cerrahpaşa Camii’nin mezarlığına bakıyordu. Sonra evimize tarihi çok iyi bilen kişiler gelir, anlatırlardı. Çevreden ve evimizin karşısında sürekli gördüğümüz tarihi mezarlardan dolayı zaten bir merakım oluşmuştu. 1966’da bir fotoğraf makinem oldu. Bununla Cerrahpaşa Camii’ndeki mezar taşlarını çekmeye başladım. Sonraki yıllarda Vakıflarda çalışmaya başladım. Mezar taşları üstadı Fazıl Ayanoğlu Bey’den bu işin ne kadar büyük ve önemli olduğunu öğrendim. Sebil, çeşme, tekke gibi vakıf eserlerle ilgilendim. Sayısız türbe ve mezarda restorasyon ve tanzim işleri yaptık. Dolayısıyla tüm mezar ve mezar taşı varlığını araştırıp, görüntülemek için devlet destekli uygun imkan oldu.
Tarihi mezarlar ve mezar taşları ne gibi bir anlam ve değer ifade ediyor.
Her şeyden önce bireyler ve aileler açısından birer soy kütüğü mahiyetinde. Kimin soyunun nereden gelip, nereye gittiğini gösteren belge niteliğindeler. Özellikle Osmanlı mezar taşlarında bir silsile-i meratip var: kimin nereye nasıl bir mensubiyeti var, gösterir. Bir de kavuk, serpuş, fes gibi başlıklar bulunur taşların tepesinde, bunlar da sosyal statü, vazife ve mensubiyet açısından çok şey gösterir. Rahmetli Ziyad Ebuzziya’nın ilginç bir tespiti vardır bu konuda. Şöyle derdi:” Dünyada hiçbir millet yok ki, hayatta başında taşıdığı sarığı veya kavuğu mezar taşına koysun.” Bu ülkemizdeki mezar taşlarını tanımlayan kanun gibi bir sözdür.
Bir mezar taşından biz ne öğrenebiliriz? Tarihçilerin “mezarlıklar bir ülkenin tapu kaydı gibidir”, “arşiv belgeleridir” ya da “bir milletin varlık ve tarihinin bekçileridir” gibi yakıştırmaları var…
Eski eserler uzmanı Merhum Cemalettin Server Revnakoğlu “ Mezarlıklar açık hava arşividir” derdi. Bunlar doğru ama abartmamak gerekir. Çünkü mezar taşları üzerindeki bilgiler her zaman sağlam olmuyor. Eski fotoğraf ve gravürlerde gördüğümüz mezarlıkların çoğu bugün yok olmuş durumda. Bence bugüne kadar ancak yüzde yirmisi kalmıştır taşların. Bu kadarıyla abartılı hükümlere varmamak gerekir.
Bizim eski mezarlıklarımızın havası da başka oluyor sanırım. Özellikle Osmanlı topraklarını gezen eski yabancı gezginlerin mezarlıklar hakkında ilginç tespit ve karşılaştırmaları var. Bunlardan biri “Türk mezarlıkları birer gül bahçesi, şiir ve sanat müzesi gibidir” diyor.
Bizim mezarlıklarımızın sanatsal değeri de vardır. Bir nevi sanat atölyesi sayılırlar. Taş oyma, hat sanatı ve edebi açıdan şaheser denecek örnekler vardır. Üstelik bir de mezarlık florası denilen bir şey vardır bizim mezarlıklarımızda...
Madem floradan söz açmışken; Osmanlı mezarlıklarında “selvi” ağacının hakimiyeti görülüyor. Selvinin tercih edilmesinin manevi veya sembolik bir değeri var mı?
Üstadım Fazıl Ayanoğlu’nun bir sözünü söyleyeyim. “ Türk mezarlarının alamet-i farikası selvidir”. Selvi öncelikle çok uzun boyludur, her yerden rahatça görülebilir, mezarlıklar çok uzaktan tespit edilebilir. İkincisi koku gidericidir. Bir mezarlık için bu açıdan çok uygundur. Manevi açıdan da bir takım özellikleri var… Selvi sadece bizde değil, Rum ve Ermeni mezarlıklarında da tercih edilen bir ağaçtır. Bazı Yahudi mezar taşlarının üzerinde de selvi kabartmaları görülür. Balat civarındaki bir kilisenin kapısında tepesinde güvercin bulunan bir selvi figürü bulunur. Dini açıdan sembolik değeri var.
Sanırım eski kültürümüzün bir özelliği de ölümü ve mezarlığı yaşanan hayattan dışlamamak… Şehir hayatımızda ölüm ve hayatın birbirlerinden soyutlanmadığını söyleyebilir miyiz?
Tabii. Bu ikisinin bağlantısı bizde kopartılmamış. Devam eden bir birlikte yaşama olgusu var çünkü ortada. Ama bu durum bilhassa 1955’ten sonra şehirlerimizde bitmeye başladı. Şimdi bir de duvar örüyorlar mezarların etrafına. Eskiden mezar taşları size ölü için Fatiha okumanızı hatırlatırken, artık irtibatınız kesiliyor. Üstüne bir de taş kıyımı var.
Mezar taşlarında en enteresan şey, vefk denilen bir şey var. Bu vefk denilen şeyi tarikat ehli de kullanmış, tarikat mensubu olmayanlar da o vefki bir cifir, koruyucu bir muskaymış gibi önemine inanıp, koyunlarında saklamış, elbisesini bir tarafına dikmiş. Bunların mezar taşına işlenmiş olanları da var. Mesela, koskoca İstanbul’da vefkli mezar taşı üç tane var. Bunlardan biri ayaktaşında, biri boyunda, biri de kitabenin ortasında. vefkin nereden çıktığını biliyorsunuz değil mi?
Hayır maalesef bilmiyorum
Şimdi bir büyük vefk var. Benim söylediğim mezar taşlarında gizlenmiş olan budur. Selimiye’de gömülü Abdullah Ramiz Paşa var. Daha önce mezarı Karacaahmet’teymiş, nakledilmiş. Abdullah Ramiz Paşa topçu feriklerinden ve istihkamla uğraşan büyük bir ilim adamı. Dahi birisi, eserleri de var. Onun mezar taşının boynunda bu vefki kullanmışlar. Bu vefk çözülememiş şifrelerden birisidir. Gerçi şöyle çözülmüş. Hakkında yazılmış eserler var, ifadeler var ancak ne derece doğru belli değil. Bildiği kadarıyla bu vefk Ahmed Rıfai Hazretleri’nin hac sırasında Kabe yanındayken peygamberimizin elinin mucize olarak çıkması ve onun da bu eli öpmesi hadisesinde, etrafta bulunup da buna şahit olanlar kendilerinden geçmiş, bazıları fenalaşmış. Bunun üzerine Ahmet Rıfai yere bir yuvarlak çizer, kenarına da bazı isimler ve harfler yazar. Sonra toprağa çizdiği bu şekli avuçlayarak tozunu vecd halindeki kalabalığa atar ve böylece sükunete kavuşturur. İşte toprağa çizilen o şekil ,mezar taşının boynunda rastlanan o vefktir. Bu şekli bugün tarikatler ve tekkelerde de görebilirsiniz bu vefki Söylendiğine göre Sevakıt-ı Fatiha denilen Fatiha suresinde bulunmayan bazı harfler mevcut bu vefkte ve bu yazılıp çizildiği zaman insanlar üzerinde büyük bir tesir yapıyor. İşte üzerinde böyle bir vefk bulunan bir mezar taşı var. Bu bir şifredir, hakikaten şifredir. Hikayedeki vefkle taşın üzerindeki aynımıdır bilemem ama kitaplarda böyle geçer.
Ölünün mensubiyeti, sosyal statüsü, mesleği, mevkiini gösteren bu tip mezar taşları adetinin manevi bir tarafı mı var, yoksa bir övünç vesilesi mi?
Bunun inanç ve maneviyattan ziyade, o dönemlerde okuma yazma bilemeyenler çok olduğu için herkes rahatça fark etsin, hangi taşın, kimlere ait olduğu anlaşılsın diye sarık, kavuk gibi başlıklar taşa oyulmuş. Böylece herkes anlayabilsin diye başlıkların yapılmasına özellikle itina etmişler. Ben çok iddialı olmamakla beraber, benim bile okumakta güçlük çektiğim mezar taşı yazıları var. Böylelikle herkese hitap edebiliyor. Kavuğun sarığın inanca dair ve geleneğe dair iki yönü var. Sarık bir kere İslami bir sembol. Peygamber sünneti olarak Osmanlı sarığı baş tacı edinmiş. Sarıklarla ilgili ilginç bir nokta var: sarık bağlama usullerinde “lam-elif” denilen bir şekil var. Sarığın önünde “lam-elif” harfi oluşturacak şekilde bağlama yöntemi bu. “Lam-elif” tarzında bağlanmış sarık başlı mezar taşlarına sıkça rastlanır. Bu bir semboldür, “ La İlahe İllallah” ı temsil eder. Sarık aynı zamanda kefenin başın üzerinde taşınmasıdır. Sarık çözülünce kefen bezi olarak kullanılabilir. Bu açılardan Osmanlı açısından sarık önemli sembolik bir değerdir. Lam-elif’i başka şekilde yorumlayanlar da var.
kaynak
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Etiketler
ARINMA
Affetmek
Alglamada
Anlatm
Aramak
Aroma
Astroloji
Astrolojik
Aynalar
BEREKET
BOLUK
Bahar
Bayram
Beden dili
Bedensiz
Beyinde
Beyni
Beynin
Beyniniz
Bilincine
Bilmek
Bitkisel
Burak
DERSLER
Davet
Deerlerimizin
Deniz
Depresyonun
Detoks
Dikkat
Dilek
Disgrafi
Disleksi
EGZERSZ
Egoist
Enerjilerinin
Epifiz
Eruhunuzu
FAYDALANMAK
FAYDALARI
Felsefe
Fregoli
GCJoseph
GERDE
Gcyle
Gelecek
Gidecek
Gizemli
HAYIRLI
Hasta
Hastalklar
Hayal
Hayallerinizin
Hayata
Hikaye
Hiperaktivite
Hipnozu
Holografik
Hologram
Hoşgörü
Illuminati
KORUMA
Kabala
Kadim
Karanlk
Kelimeler
Klasik
Korkular
Korunma
Kristaller
Kuantum Fiziği
Kyamet
LKLERMZ
MEKTUP
MUTSUZ
Makbul
Melek
Merak
Mevlana
Mevlanann
Mezar
Mftolunun
Moloküler
Mucizeleri
NAMASTE
Nazar
Nefret
Niyet
ODAKLANMA
Okuma
Okyanus
POZTF
PRATK
PROGRAMLAMA
Paranormal
Patolojik
Peeling
Peinden
Pratik
Psikoloji
Quantum Düşünce
RAHATSIZLIIMIZ
Rahat
Reformist
Romantik
Ruhsal
Sanat
Sonsuz
Stres
Sufizm
Tehlikeli
Terapi
Uymasn
Zarar
acı
affetme
aile
akıl
başkaları
beden
beyin
bilgi
bilim
bilimsel
bilinci
bilinçaltı
birey
bolluk
cümle
dalga
damla
degerli
düşünce
egzersiz
ekmek
eleştiri. öfke
emsimizi
enerji
evlilik
evren
fayda
fizik
fiziksel
frekans
garip
geliim
gerilim
gerçek
geçmiş
gizli
güven
güzel
harika
hastalık
hayat
hissederim
hoşgörüsüzlük
huzur
huzurlu
ileti
ilâc
inanç
insan
insanlar
kaos
kavga
kelime
korku
kuantum
kurallar
liste
madde
mucize
neşe
olacaksn
olumlama
olumlamas
olumlu
olumsuz
para
paralel
pozitif
psikolojik
refah
ruh
sağlık
seniz
sevgi
sistem
sorumsuzluk
sorun
sorunlar
suyun
sıkıntı
tabiat
tedavi
teori
tesadüf
toplum
zaman
zeka
zellikleri
zenginlik
zerine
zihinsel
çekim
üzüntü
İletişim
şifa
şükretme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder