15 Aralık 2011 Perşembe

Hoşgörü ve Hoşgörüsüzlük

Bana yapılan
hoşgörüsüzlüğü hep unutmaya çalıştım. Benim yaptıklarımı hiçbir zaman.
Günümüz dünyasında en çok dile getirilen birkaç
sözcükten birinin de hoşgörü olduğunu
düşünüyorum. İşin başında kolaymış gibi görünen bu kavram, meğerse çetin bir
cevizmiş.

Cevizin dışındaki yeşil kabuğu acı ve buruktur,
onun altı ise sert mi sert, içindeki yenilen bölümünü ise yine bir sar kaplar.
Yani özü elde etmek için çaba gerekir. Tıpkı hoşgörünün özünü kavramak için
olduğu gibi.

Hoşgörünün eksik olduğu birey ve toplumlarda,
yaşamın sürekli çatışma ve kargaşa içinde sürdüğünü görüyoruz. Hoşgörüyü
kavramak, yaşamak ve yaşatmak için bilgi, sevgi ve çaba gerekir. Çünkü hoşgörü
bireyin kendini psikolojik, sosyal ve felsefi olarak bilinçli bir şekilde
kavrayabildiği oranda oluşabilir.

Dar anlamıyla hoşgörü, karşımızda bulunan insan
ya da topluluğun düşünce ve davranışlarındaki bizce görülen yanlışlığı, ilk
baştan tepki göstermeyerek bunların nedenlerini düşünüp, çabuk ve kesin
yargılardan ya da eylemlerden kaçınma bilincidir.

Hoşgörünün bilimsel açıdan ve derinlemesine ele
alındığında bir çok hoşgörü kavramlarıyla karşılaşırız. Bu ayırım hem konunun
incelenmesini kolaylaştırır, hem de kavramdaki kargaşalığı önler.

Bu kavramları şu başlıklarda toplayabiliriz.

  1. Bilimsel Hoşgörü.
  2. Duygusal Hoşgörü.
  3. Yapay Hoşgörü.
  4. Bilinçli Hoşgörü.
  5. Bilinçsiz Hoşgörü:
Yetiştiği ortamın
uyarıları, inanç modellerindeki kurallar sonucu, karşısındaki insanın ya da
topluluğun yanlış söylem ve davranışlarını, akıl ve mantık süzgecinden
geçirmeden, ona uyum göstermesi ya da en azından karşı çıkmayarak katlanmasıdır.
Böylece ileride ya da öbür dünyada ödüllendirilebileceği ile avunarak kendini
aldatmasıdır. Sonuç, hoş görülmemesi gereken bir davranış veya düşüncenin ilerde
ortaya çıkaracağı olumsuzluklara neden hazırladığının bilincinde olmaktır. Bu
gün “ Birisi yanağına bir tokat atarsa, öbür yanağını çevir. “
uyarısını hangimiz hoşgörü ile karşılayabiliriz?



Diyebiliriz ki bu gün için bilinçli bir
hoşgörüsüzlük, bilinçsiz bir hoşgörüden çok daha yaralıdır. Artık onlarda
hoşgörü teslimiyete dönüşmüştür. Burada akıl susar, hoşgörü BOŞGÖRÜ
olur.
Duygusal Hoşgörü : İçinde yaşadığımız dönemde
örneklerini geniş bir alanda gördüğümüz bir tür. Bilindiği gibi insan duygusal
bir varlık. Onu yönlendirebilmenin en kolay yolu bu duyguların temeline inmekle
bulunur.


Ailenin çocuklarına bakış açısında, özellikle
annede , hoşgörünün en duygusal biçimini görebiliriz. Çocuğumuzun yaptığı
olumsuzluklara sürekli mazeretler ararız., ya da duygularımız bunları görmemizi
engeller. Bilinçli ve ölçülü olarak çocuğa gösterdiğimiz hoşgörü onun kişilik
kazanmasına yardımcı olduğu kadar aşırısı, onun kişiliksiz ve “narsist” bir
varlığa da dönüştürebilir. Ebeveyndeki bu duygusal hoşgörünün bedelini ilerde
çocuğun ödediğini gözlemliyoruz.
Doğal olarak çocuğa hoşgörülü davranmak,
belirli ölçüler içinde zorunludur. Bunu bilimsel açıdan ele aldığımızda,
pedogoji ile karşılaşırız. Psikolojiden ayrı olarak çocukların iç dünyasını ele
alma rastlantı değildir. Bu da çocuk eğitiminin ve onun iç dünyasının tanınması
ve gelişmesinin önemini gösterir.
Her yetişkinin hoşgörü ölçüleri, ya da kavramı,
onun yetişme ortamındaki izlerini taşır. Hoşgörüden yoksun yetişen çocukların,
yetişkinlik dönemine, bir çok sorun taşıdıklarını gözlemleyebiliyoruz. Genelde
sert, hırçın ve uyumsuzluk göstergeleri en belirgin yönleridir.
Ya da aşırı hoşgörünün yarattığı kişiliksiz
insanlar, yaşamın gerçekleriyle karşılaştığında yediği her tokadın sersemliği
içinde çaresiz ve güçsüz olarak kıvranır.
Duygusal hoşgörünün sadece çocuklara yönelik
olmadığını da biliyoruz. En az bunu kadar trajik olanı da, eşler arasında
duygusal hoşgörünün sorunları. Karşı cinsleri birbirine yaklaştıran ve
buluşturan içgüdüsel olgu doğaldır. Fakat bu yaklaşım ve birlikteliği
sürdürebilmek için her iki taraf da duygusal bir hoşgörü içindedir. Daha doğrusu
karşı tarafın her davranışını ve düşüncesini hoş görür. Bu durum akıl, mantık ve
gerçeğin dışında, sırılsıklam bir duygusallıktır. Burada hoşgörü olabildiğince
sınırsızdır. Çünkü burada hiç biri kendi değildir.
Zamanın akışı içinde, cinsellik ikinci planda
kalmaya başlayınca, gerçekler ayaklara dolanıp durur. Hoşgörü de yavaş yavaş
azalma başlar. Bir de bakarlar ki karşılarında hiç tanımadığı biri var.
Kendilerine sorarlar, bu da kim? Halbuki yıllar boyu yaşamı birlikte paylaştığı
kimsedir o.
Daha önce hiç fark etmediği şeyleri görmeye
başlar ve bunları onaylayamaz. Halbuki o davranışları yıllardır görmüştür. Bu
duygusal hoşgörünün kaybolmaya başladığının bir sonucudur. İşte bu aşamadan
sonra duygusal hoşgörü yerini hoşgörüsüzlüğe bırakır. Sonuçta, kavgalar, hayal
kırıklığı, ayrılıklar.
Duygusal hoşgörünün sadece çocuk ve
evliliklerde sınırlı olmadığını biliyoruz. Sosyal açıdan konu ele alındığında da
böyledir. İnsan beğendiği ya da beğenmediği olumsuzluklarını duygusal hoş görü
nedeniyle göremez ya da görmek istemez. Tıpkı politikacılara olduğu gibi. Bu tür
fanatikler bu nedenle oluşacak tüm olumsuzlukların mimarı olurlar.
Sonuç olarak, başta bireylerle sınırlı olduğu
gibi görünen olguların faturasını tüm toplumun ödediği gerçeği ile karşılaşırız.Yapay
Hoşgörü : Karşımızdaki insanın onaylamadığınız
söylem ve davranışlarını, ona olan sosyal ya da ekonomik bağımlılığımız nedeni
ile hoşgörür görünürüz. Tabi ki bu yaklaşıma hoşgörü demek çok zor. Daha geniş
bir bakış açısından konuyu gözlemlersek, totaliter yönetimlerle yönetilen
ülkelerde, söylem ve davranışları sindirilmiş bireyler korkudan hoşgörüden çok,
hoş görünmek zorundadır.


Diğer bir örnek de politik yatırım peşinde olan
bazı bireylerin oy uğruna çevresine hoşgörü havarisi kesilmesidir,. Gerekli imaj
için, hep gülümseyen, sevecen hoşgörülü görünmeye çaba harcarlar. Hatta bu
konuda, bu işin uzmanlarında ders bile alırlar. Doğal olarak bu hoşgörüden çok,
bir amaç uğruna hoş görünmektir.
Böylesi hoş görünmek ve bundan yarar sağlamak,
ekonomik ve kültürel düzeyi düşük ülkelerde çok daha yoğun yaşanmaktadır.
Hoşgörüyü maske olarak taşıyanların gerçek yüzleri ortaya çıkınca, onların
sahte, saldırgan acımasız yüzleriyle karşılaşırız.
Bilinçli Hoşgörü : Karşısındaki bireyin ya da
topluluğun, söylem ve eylemlerinin temel nedenlerini, hemen kavramamız olası
değil. Çünkü onun bu duruma temel olan psikolojik ve sosyal etkenleri ilk başta
bilemeyiz. Araştırdığımızda ya da biraz olsun düşündüğümüzde, bu eylem ve
davranışlara etken olan faktörlerin, yetişme tarzı, çevresi ve doğuştan gelen
bir çok olumlu ya da olumsuzluklar olduğunu görürüz.


Bu nedenle bilinçli hoşgörüde, insanın ele
alınışı bilimsel içerik taşır. Kişiyi o andaki davranışlarıyla yargılamak ve
mahkum etmek, ileride yerine getirilemeyecek kayıplara neden olabilir. O nedenle
bir söylem ve davranışa tavır almadan önce, ona ve kendimize kıs bir an bile
olsa zaman tanımalıyız. Bu hoşgörülü olmaya atılan ilk adımdır. Başlangıçtaki o
kısa an bizi yanlış davranış ve yargılardan koruyabilir. Bebeklikten buluğ çağına kadar olan dönemi anne
ve babanın sınırlarına bırakarak, buluğ çağından itibaren konuyu
derinleştirelim.
İnsanın çocuklukta yetişkinliğe geçiş
döneminde, fizyolojik yapısındaki değişimden doğan fırtınaların ortaya çıkardığı
psikolojik durumu hepimiz yaşadığımız için çok iyi biliyoruz.
Bağımsızlık duygusu, ilgi görme, sevme,
sevilme, kendini kanıtlama ve cinsel istençler tamamen duygusal olarak, aklın ve
mantığın kontrolü dışındadır. O dönem, egonun dorukta olduğu ve biz
yetişkinlerin genelde unutmaya çalıştığımız bir evredir. O nedenle bilinçli
hoşgörüyü kavramış anne-baba , öğretmen ve bireyler, onları anlayışla karşılar.
Çünkü bilirler ki her insan bu dönemlerden zorunlu olarak geçer. Buluğ çağı sonrası her ne kadar daha dengeli ve
durgun bir dönem olsa bile, bilinç altına atılmış istekler, bastırılmış
duygular, güvensizlik ya da bunların tersi olanlar peşimizi kolay kolay
bırakmaz. Bu doğruları gerdiğimiz deneyimlerle gizleyebiliriz. Fakat deneyimli
ya da psikoloji bilgisi olanlar bunları anlamakta gecikmezler. İşte bilinçli
hoşgörünün yetişkinler için önemi burada başlar.
Uzakdoğu’da bilinçaltının işlevi ve yapısı M.Ö.
750 yıllarından önce RAJA YOGA adı altında metinlere geçirildiğini biliyoruz.
Batı da ise Freude ve Jung ile başlar.
Yetişkin bireylerde gördüğümüz aşırılığa kaçan,
zengin olma, ilgi görme, hükmetme, kendini beğenme, gününü gün etme
davranışlarını psikanalist yöntemlerle incelediğimizde, ailenin , çevrenin ve
inanç modellerinin belleğe kazılmış olumsuz yüzleriyle karşılaşırız. Dövülen,
sövülen, horlanan, yokluk içinde yetişen bir çok kimsenin, çevresine aynı
şekilde davrandığını görmemizin temelinde bu gerçek yatar.
Bu ruhsal durumu vurgulayan çarpıcı bir öykü
vardır. “ Günün birinde, doğuştan kambur birisi, bir ermişle karşılaşır.
Kamburun haline acıyan ermiş ona şöyle der, istediğin sadece bir tek şeyi yerine
getireceğim. İyi düşün ve dile benden ne dilersin. Kambur hiç düşünmeden, şöyle
yanıt verir. HERKESE KAMBUR.”
Kamburdan kurtulma ya da servet sahibi olmak
varken, herkese kambur isteği, yıllarca alaya alınma, horlanma birikiminin
sonuçlarıdır bu istek. Ve kambur olmanın nasıl bir şey olduğunu ancak yaşayan
bilir mesajıdır bu istek.
Son yıllarda sempati ve antipati sözcüklerini
sık sık kullanır olduk. Bilindiği gibi sempati duymak, karşımızdakini sevimli,
şirin ve olumlu bulmaktır. Buna paralel İnsanın içinde dostluk ve yandaşlık
duygularının uyanmasıdır. Antipati ise tamamen karşıtı bir duygu. Bir pek
kullanılmaya ya da sözü pek edilmeyen empati kavramı var. Sempati ve antipatide düşünce ve eylemlere akıl
ve bilimden çok duygular egemen olur. Empati ise kendisini karşınındakinin
yerine koyup düşünmek durumu yeniden değerlendirmektir.
Empati, yalın bir yaklaşımla başkalarının
duygularını anlamak, onuru kırılanların psikolojik durumunu değerlendirmek,
öğretmen iken öğrencisinin, savcı iken sanığın, içinde bulunduğu koşulları ve
sorunları görebilmektir.
Konumuza empatik açıdan bakarsak, hoşgörünün ne
olduğunu ya da olması gerektiğini kavrayabiliriz.
Deli ya da çok içkili birinin davranışlarını
durumları nedeniyle zorunlu bir hoşgörü ile karşılarız. Fakat önceden biriken
olumsuzluklar sonucu patlama durumuna gelen birini anlayışla karşılayamayız.
Halbuki olaya empatik bakarsak çk farklı sonuçlara ulaşabiliriz.
Sonuç olarak hepimizin, her dönemde hoşgörüye
gereksinimiz var. Sevgi arttıkça hoşgörü, hoşgörü arttıkça sevgi gelişir. Bazen
ikisini birbirinden ayırmak zorlaşır. Fakat empatideki akılsal ve bilimsel
temel, hoşgörüyü bilinçli olarak kavramamızı sağlar.
Konuyu yeterli bir şekilde açıklayabilirmiyim
diye duyduğum içimdeki kuşkulara, sessizce söyle seslendim. “ Konu
hoşgörü olduğuna göre, hoşgörürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler

acı affetme Affetmek aile akıl Alglamada Anlatm Aramak ARINMA Aroma Astroloji Astrolojik Aynalar Bahar başkaları Bayram beden Beden dili Bedensiz BEREKET beyin Beyinde Beyni Beynin Beyniniz bilgi bilim bilimsel bilinci Bilincine bilinçaltı Bilmek birey Bitkisel bolluk BOLUK Burak cümle çekim dalga damla Davet Deerlerimizin degerli Deniz Depresyonun DERSLER Detoks Dikkat Dilek Disgrafi Disleksi düşünce Egoist egzersiz EGZERSZ ekmek eleştiri. öfke emsimizi enerji Enerjilerinin Epifiz Eruhunuzu evlilik evren fayda FAYDALANMAK FAYDALARI Felsefe fizik fiziksel Fregoli frekans garip GCJoseph Gcyle geçmiş Gelecek geliim gerçek GERDE gerilim Gidecek Gizemli gizli güven güzel harika Hasta hastalık Hastalklar Hayal Hayallerinizin hayat Hayata HAYIRLI Hikaye Hiperaktivite Hipnozu hissederim Holografik Hologram Hoşgörü hoşgörüsüzlük huzur huzurlu Illuminati ilâc ileti İletişim inanç insan insanlar Kabala Kadim kaos Karanlk kavga kelime Kelimeler Klasik korku Korkular KORUMA Korunma Kristaller kuantum Kuantum Fiziği kurallar Kyamet liste LKLERMZ madde Makbul MEKTUP Melek Merak Mevlana Mevlanann Mezar Mftolunun Moloküler mucize Mucizeleri MUTSUZ NAMASTE Nazar Nefret neşe Niyet ODAKLANMA Okuma Okyanus olacaksn olumlama olumlamas olumlu olumsuz para paralel Paranormal Patolojik Peeling Peinden pozitif POZTF Pratik PRATK PROGRAMLAMA Psikoloji psikolojik Quantum Düşünce Rahat RAHATSIZLIIMIZ refah Reformist Romantik ruh Ruhsal sağlık Sanat seniz sevgi sıkıntı sistem Sonsuz sorumsuzluk sorun sorunlar Stres Sufizm suyun şifa şükretme tabiat tedavi Tehlikeli teori Terapi tesadüf toplum Uymasn üzüntü zaman Zarar zeka zellikleri zenginlik zerine zihinsel