20 Mayıs’ı 21 Mayıs’a bağlayan gece gerçekleşen İkizler burcundaki yeniay ve Güneş tutulmasının tetiklemesiyle İkizler burcuna girdik ve 21 Haziran’a kadar devam edecek olan İkizler dönemi içindeyiz. 21 Haziran’da ise gündönümü ile Yengeç burcuna geçeceğiz.
Mayıs ve Haziran ayları oldukça hareketli ve hem dış dünyada, hem iç dünyamızda hissediyoruz bu göksel hareketliliği.
İkizler döneminin enerjileri, 19 Haziran’da İkizler burcunda gerçekleşecek olan ikinci bir yeniay ile bir kez daha tetikleniyor. Yani, bu burca girerken bir yeniay ve tutulma deneyimledik, bir de çıkmaya yakın sadece yeniay deneyimleyeceğiz. Evrensel döngüler bu güçlü enerjileri ve yeni açılan bilgileri, yeni başlangıçları içselleştirmemiz için destek veriyor bize adeta.
Venüs retrosu 27 Haziran’a kadar devam ediyor ve ruhsal bir şifa dönemindeyiz bu anlamda, daha önce paylaştığım gibi. Ancak her şey tozpembe değil tabii ki, şifalanma bireysel gayret gerektiriyor. Dişi enerji zorlanıyor, geriliyor, ufluyor, pufluyor bu günlerde. Venüs döngüsü ve geçisi zorladı bazılarımızı. Güneşimizle kavga ettik belki de… Kimimiz yere serildik. Güneş yaşam enerjimiz her şeyden önce. Ancak, Venüs’ümüz şifalanacak arkadaşlar… Bundan geri dönüş yok. Ne dönemler geçirdi o…Ne zorluklardan geçti, güçlüdür, Yaradan’ın desteği yanındadır. Dişinin şifalanması, erili de şifalandıracak çünkü. Evren buna destek vermez mi? Bir eril enerji, dişisi vasıtasıyla Yaradan’a bağlanmaz mı?
Bu hem içimizdeki dişi-eril dengesinde, hem de kadın-erkek ilişkilerinde böyle değil midir? “Kadın erkeği rezil de eder vezir de eder “der bir atasözümüz. Aslında bir anlamda demek istediği; erilin, erkeğin her anlamda mutluluğu, gücü ve bereketi, dişi enerjisiyle ya da sevdiğiyle bütünleşebilmekten geçtiğidir. Bereket kapısı da böyle açılır. Bereketle bağlantıda olan dişi tarafımız, bunu hayata geçiren ise eril tarafımızdır. Eril, dişi kanalıyla bağlandığı her anlamdaki bereketini yine dişiye verir, doğası budur. Bundan onurlanır. Dişi ise, erilden gelen her anlamdaki bereketi kabul eder, doğası budur. Hem kendi onurlanır, hem erilini onurlandırır. Ve bu bereketi yansıtır, yayar evrene… Madde içinde kaybolmamaktır bu aynı zamanda…Bereketin ve Tek Kaynaktan gelen sevginin iç içe olduğunu, o sevgi olmazsa bereket kapısının da devamlı açık olamayacağı ve korkuların başlayacağının evrensel bilgisidir. Dişisinden kopan erilin korkularıdır bu ve içinde olduğumuz sistem bir taraftan bu döngünün sonlanmasının karmaşasını, diğer taraftan da, dişi ve erilin yeniden birleşme yolunda olmalarının kutlamasını yaşamaktadır.
Bu varoluş dengesini, ancak kendi içimizdeki dişi ve eril dengesiyle kadın-erkek ilişkilerimize yansıtabiliriz.
Güneşimizden yansıyan yaşam enerjisini ve ışığı, Ay’ımızla almamız ve yansıtmamızdır bu…. Bozulan dengeleri yeniden oluşturma zamanıdır. Erilin, dişisini sevgiyle sahiplenme ve her anlamda destek olma; dişinin ise erilinden geleni sevgiyle kabul edebilme ve bunu bütüne, birliğe yansıtma zamanıdır. Venüs geçişinin bir de bu seslenişini duyamaz mıyız? Açamaz mıyız gönlümüzdeki gözlerimizi ve kulaklarımızı?
Kalplerimiz bu dengeye açıldığında gerçek şifaya kavuşacağız ve tüm bu iç ve dış kavgaları bırakacağız. Venüs’ün, bu çok önemli yılda, buna da işaret ettiğini göremez miyiz?
Mars bu günlerde, bize ya da sevdiklerimize yaklaşan tehlike görüyorsak eğer ya da endişelerimiz varsa, dünyasal güvencelerin yanında titreşimimize dikkat etmemizi öneriyor. Nasıl bir titreşim içindeyiz? Korkumuz kadar karanlığımızda, sevgimiz kadar aydınlığımızdayız. Korunma da, kollanma da bizim içimizde…Mars., evrensel sisteme güvendiğimiz oranda güç, korunma ve destek alacağımızı işaret ediyor bize.
4 Haziran’da gerçekleşen Yay burcundaki Ay tutulması ile ise pek çok etkinin yanında kadersel birleşmelerin tetiklendiğini de söyleyebiliriz.
Biraz gerilimli bir tutulma olsa da, bu etkileri dönüştürmek için destek alıyoruz.
Kadersel birleşmeler, karşılaşmalar, ilişkilerin geçmiş ve geleceğinde tamamlanmalar potansiyeli var bazılarımız için bu dönemde. Var olan bazı ilişkiler de şifalanabilir. Öyle ilişkiler olabilir ki, o birleşen dişi ve eril bütünün en yüksek iyiliği adına akit yapmışlardır sanki. Tüm egolardan, korkulardan, öfkelerden, geçmişin bilgilerinden özgürleşerek gerçekleşen bu bütünlenmelerin gerçek ilişkilere yansımasını deneyimleme yolundayız. Kendilerini ve ortak enerjiyi şifalandırmaya akit eden ruhların yaşam yolculuklarında birleşmesidir bu… Bin yıllık duygular çıkar sanki ortaya bu karşılaşmalarda. Eski döngüler tamamlanacaktır. Öz’ler yönlendirir, evrensel sistem yolları açar…Geriye cesaretle, dünyasal değil gönül gözüyle bakarak ve duyarak ilerlemek kalır, ki esas kolay olmayan budur.
Cesaret istiyor bizden yaşamamızdaki her alanda, tutulmalarla tetiklenen gökyüzü enerjileri. Eski döngüleri içsel olarak sonlandırarak yola devam etmemiz bekleniyor.
Üzerimize düşen her şeyi yapalım, ne pasif olalım ne de suskun ve uykuda. Ama lütfen bardağın dolu tarafına bakarak yapalım bunları hem kişisel hayatımızda, hem de toplumun bireyleri olarak.
Ejderhalar ya da ejderha sembolleri vardı Yay tutulmasında, nasıl açıklayabilirsek kendi bakışımızda, öyle… Bazılarımız bunu bildik içimizde. Ve bu enerjiler gelmekte olan döneme açıldılar arkadaşlar. Belki görülmeyi ve fark edilmeyi bekleyen yardım ve destektir ejderhalar, akıllı bilge varlıklardır. Belki şimdiki titreşim düzeyimiz onlarla yeniden bağlantı kurmamızı sağlayacaktır, kadim dönemlerde olduğu gibi… Sistemin uykusuna yatmadan önce olduğu gibi… İnsanın Öz’ünü gittikçe daha fazla unutmaya ve dış dünyayı ve maddeyi daha çok görmeye başlamadan önceki varoluşunda olduğu gibi…
Belki, Avatar’daki gibi bizi seçer ve yolculuğumuzdaki aracımız olurlar.
Belki Mısır kökenli, ejderhalar üzerine kurulu Ra-seeheba şifasıdır içimizdeki.
Belki gücümüzü nasıl kullanacağımızla bağlantımızdır. Pluton gezegeninin bizi yeraltının derinliklerine sürükleyebileceği, ateşlerde yakabileceği ama aynı zamanda içsel gücümüzle buluşarak küllerimizden yeniden muhteşem bir şekilde doğabileceğimizi bize öğretmesi gibi!
Belki, içimizdeki bu köklü değişimlerde bize destek olacak kadim ama yeni buluştuğumuz yüksek varlıklar veya enerjiler, Ekim’den itibaren Satürn’ün Akrep burcundaki transiti sırasında daha da bizimle olacak olan enerjilerdir…
Bizim kültürümüz de ejderhaları önemsemiş. Anadolu’daki birçok cami, medrese, kervansarayda ejderha motifleri resmedilmiş. Osmanlıda ve daha eski Türk kavimlerinde ejderhanın anlamı “evren” demekmiş. Ve erken dönem eski Türk mitolojilerinde dünyayı, gezegenleri çekip çeviren, döndüren bilge varlıklar, bereket, refah, güç ve kuvvet simgesi olarak bahsedilmiş ejderhalardan. Ön Asya kültürleriyle ilişkiye geçildiğinde ise bu anlamları zayıflamış ve daha çok savaşılan ve alt edilen kötülüğün simgesi olmuş ejderhalar.
Nasıl adlandırırsak adlandıralım kendi ejderimizle buluşmaya açabiliriz kendimizi belki de… içimizden geldiğince…
Gökyüzü enerjileri hareketli olsa da, bu enerjileri dönüştürüp topraklama potansiyeline de sahibiz ve farkında olsak da olmasak da bazılarımız kendimiz ve bütün adına bunu yapıyoruz. Madem aydınlık ve karanlık, gece ve gündüz bir aradalar, bu dönemin enerjilerinde de her iki yön de var yine.
İçimizdeki güçle ve evrenden 4 Haziran tutulmasıyla gelen bu kadim rehberlikle buluşarak, her daim aydınlığı sahiplenebilmemizi dileyelim.
Jüpiter 12 Haziran’dan itibaren İkizler burcuna giriyor ve yaklaşık bir sene sürecek olan transitine başlıyor. Bu İkizler için iyi haber, çünkü Jupiter geçtiği her yeri biz nasıl bakıyorsak öyle büyütür, bereketlendirir ve genişletir. İkizler burçları için 12 senelik yeni bir döngü başlıyor. Yaşama baktıkları merceklerini temizlemeleri ve yeni döngüye böyle adım atmaları önemli.
İçine doğduğumuz sistemin tüm kalıplarına ve kurallarına, tüm kısıtlamalarına ve yasaklarına isyan var bu ay. Pluton’un karanlıklardan çıkardıklarını, aydınlığa çekiyor Uranüs. Ve diğer tarafta da elinde Kaduse’si ile akıl ve zihin gezegeni Merkür gerilmekte. İkizler burcunun yönetici gezegeni Merkür ayın 28’ine kadar Yengeç burcunda. Duygularımızın içindeki bilgilerle buluşmaya yönlendiriyor bizi biraz gerilimli olsa da.
Ve bizler seslenmekteyiz ortak bilinç alanımızdaki İkizler dönemi enerjileriyle bu ay:
Dur zihnim, dinlen biraz.
Dinlen ki, duygularımın içindeki bilgiyi alabileyim.
Dinlen ki, korkularımla yol almayı bırakabileyim.
Küçük molalarla dinlen biraz…
Dinlen ki, dış dünyanın gürültüsünü kısıp,
dişi tarafımla buluşabileyim, dişi ve eril dengeme açılabileyim!
Varoluş var orada… Yaradan’ın sevgisi var Güneş’te, Ay’da, toprakta, dağda, taşta, denizde, börtü böcekte.
Yaradan’ın sevgisi var sevdiklerimde ve sevgilide…
Aslında tek gerçek bu sevgide! Bir dinlen ki yeniden bunu hatırlayabileyim .
Dinlen zihnim, dinlen biraz… Yoruldum sorgulamalardan, yoruldum korkulardan, yoruldum sorumluluklardan, yoruldum geçmişi temizlemeye çalışmaktan, yoruldum bana öğretilen dünyasal hayat mücadelesinden…
Bir dinlen ki, yorgunluğum azalsın ve O sevgiyi hatırlayarak yeniden yola çıkabileyim.
Dinlen ki, mücadeleye gerek olmadığını bileyim. Çabalayayım elbet ama akışta yol alarak, mücadele ederek ve savaşarak değil…
Dinlen ki, zaten olmam gereken yerde olduğumu görebileyim.
Dinlen ki, ihtiyaçsızlığımı fark edebileyim sevgiden başka…Dünyanın bütün maddi zenginliği içinde olsam da sevgi bağlarım yoksa, Varoluşla bağlantım yoksa, hep eksik kalacağımı duyayım yüreğimden.
Dinlen ki, yüreğimle görüp, yüreğimle işitebileyim.
Dinlen zihnim, dinlen biraz ve sanma ki pasif kalırım topluma ve olmakta olana, bilesin ki tam tersi… İşte o zaman her yönden bakarak değerlendirebilirim galeyana gelmeden.
Dinlen ki, dünyasal kurallardan çıkabileyim ama Varoluşun kurallarını da içselleştirebileyim.
Hani ebediyet yolcusunu uğurlarken getirilen “salavat”ı duyarız bazen bir camiden ve ölüm gerçeğiyle yüzleşir bir tarafımız ve korkarız. Tüm kaybetme korkularımız canlanır birden…
Dinlen ki, diğer tarafı da duyabileyim. Ölümün varoluşa teslimiyet olduğunu ve bu teslimiyeti fiziksel olarak ölmeden de devamlı yaşadığımızı yeniden bileyim.
Dinlen ki, kaybetmeyi sadece kendimde yaşayabileceğimi anlayayım. Kendimi kaybedebileyim Tek Kaynaktan gelen sevgide ve onun bu dünyadaki tüm sevgi yansımalarında ve sevgilide…
O Tek Kaynaktan gelen sevgiden başka neye ve kime sahip olabilirim ki ebediyen?
Dinlen ki, bana öğretilmiş tüm bilgilerini unutabileyim sistemin…Unutabileyim ki özgürleşeyim…Özgürleşeyim ki, Kendim olabileyim
Kendim olabileyim ki, Biz olabileyim
Dinlen ki, “ruhsal” olarak bir boyutta ölerek daha yüksek bir boyutta yeni bir doğuma hazırlanmakta olduğumu bileyim ve buna teslim olabileyim. Bir tarafım kurbanlıktan özgürleşebilsin, bir tarafım kurtarıcılığın yüklerini bırakabilsin. Attığım adımı tamamlayayım, iki ayağım da yere basabilsin korkusuzca. Merkezleneyim.
Merkezlenebileyim ki, gelmekte olanın muhteşemliğini kendime hak görebileyim…
Dinlen ki, bunu tüm hücrelerime nakledebileyim.
El eleyiz, gönül gönüleyiz fark etmesek de,…Ben bunu hak görebileyim ki, HERKES hak görebilsin…
Zihnim, sen görevleri seversin, böyle kodlanmışsın,
şimdi bunu görev edin de…
haydi
dinlen
biraz…
kaynak