Gözlerinizi birkaç dakikalığına kapattığınızda, evrenin ve evrende var olan her şeyin kusursuz bir şekilde yaratıldığını hissedebilirsiniz. Tabi, bu yaratım içinde en ihtişamlısı şüphesiz ki insanoğlu. Çünkü bizler Tanrı’nın yeryüzündeki halifeleriyiz. Yani düşünsenize Tanrı’yı yeryüzünde temsil ediyoruz. Bu ne kadar özel ve muhteşem bir duygu…
Ama gelin görün ki bazen bunu unutarak yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Kendimizi sıradanlaştırıyoruz. Ya da yaradılışımızda var olan bu gücün farkına varamayıp, bunu dışsal nesne, durum ya da kişilerden sağlamaya çalışıyoruz.
Kimi, sahip olduğunu zannettiği (aslında hiç kimse, hiçbir şeye sahip değildir, aldığımız nefesi bile hemen geri veriyoruz!) maddi değerlere, kimi mevki sahibi ya da tanınmış birilerine, kimi anne, babasına ya da ailede güçlü olduğunu düşündüğü birine, kimi şan, şöhret gibi her an tükenebilen, yok olabilen dışsal ve yapay güçlere dayanarak, kendinde eksikliğini hissettiği gücü tamamlamaya çalışır.Evet, belki elimizdeki bu “sahte kart”larla yaşamımızı bir yere kadar keyifle idame ettirebiliriz. Ama Tanrı, sahip olduğumuz potansiyeli bize fark ettirmek için bir gün elimizde avucumuzda güvendiğimiz, sırtımızı dayadığımız ne varsa alır ve öylece kalakalırız! Yaşam, bunun sonsuz örnekleriyle dolu…
Gerçekten ne kadar güçlü olduğumuzun, Tanrı tarafından ne kadar korunduğumuzun farkında olduğumuzda ve buna sonsuz güvendiğimizde, hayatta hangi durum ya da kişi bize zarar verebilir, ya da bizi ne korkutabilir?
Bir düşünün, hepimizin cebinde “Tanrı Kart’ı” var. Ve bu kartla istediğimiz her kapıyı açabilir, tüm istediklerimizi, kalbimizden geçenleri gerçekleştirebiliriz. Hem de başka hiçbir dışsal desteğe ihtiyaç duymadan…
Geçenlerde doğum günümü kutlamak için arkadaşlarımla birlikte boğazda tanınmış bir gece kulübüne gittik. Normal şartlarda rezervasyonla girilebilen bir mekan olduğu halde özellikle rezervasyon yaptırmadık. Mekanın kapısına geldiğimizde bir bayan koruma görevlisi bana bakıp, rezervasyonumuzun ya da “VIP Kart”ımızın olup olmadığını sordu nazikçe. Ben de işaret parmağımı gökyüzüne doğrulttum ve ona gülümseyerek; “bizim “Tanrı Kart”ımız var” dedim. Bir anda ağzımdan öylece çıkıvermişti bu cümle. Birkaç saniye ben ve güvenlik görevlisi bayan birbirimize bakakaldık, gülümseme ve tuhaf bir şaşkınlıkla. İçeri girdiğimizde ise hafta sonu olmasına rağmen ve normalde rezervasyonlu olması gereken “VIP” masalardan sadece birinin boş olduğunu fark ettik ve masaya geçtik! İçerdeki personel de bu duruma şaşırmıştı çünkü yerleri olmadığını zannettikleri için birçok VIP masa talep eden müşterilerini kabul edememişlerdi!
İtiraf etmeliyim ki başta ben de şaşırmıştım bu cümleyi sarf ettiğime. Ama sonrasında düşündüğümde, bu durum, Tanrı’ya içsel olarak ne kadar güvendiğimi bir kere daha test etme fırsatını vermişti bana…
Öğretilerini büyük bir hayranlıkla ve keyifle yaşamımda uyguladığım Hz.Mevlana’nın bu örneği, anlatmak istediğimi harika bir özetle aktarıyor aslında…
Hz. Mevlânâ bir gün eve gelir, oğlunu üzgün görür. Sebebini sorar.
Oğlu: “Hiç…” der.
Hz. Mevlânâ dışarı çıkar.
Kapıda asılı bir kurt postu vardır, onu alır üstüne giyer. Ellerini havaya doğru açıp ulamaya başlar.
Oğlu babasının bu haline bakıp güler.
Hz. Mevlânâ:
“Evladım, gördün mü?” der.
“Dünya dertleri de işte böyledir. Kurt, aslında korkutucu bir hayvandır. Ama sen o postun arkasında babanın olduğunu bildiğin için korkmadın ve güldün. İşte bütün dertlerin arkasında da Tanrı’nın olduğunu bil ve O’na güven.” der…
“Limitsiz Tanrı Kart”ınızı fark edin ve onu kullanmaya başlayın…
Sevgiyle…
http://www.womenist.net/tr/p-10758/yasam/tanri_kart.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder