Tıp Doktoru Erkan Sarıyıldız, insanları iyileştirmek için klasik yöntemlerin yanı sıra ruhsal ve enerjetik olarak da yardımcı oluyor. Eğitimini aldığı pek çok yöntemi birleştirerek kendine özel bir iyileştirme yöntemi uyguluyor. Aynı zamanda sevilerek okunan kitaplara imza atıyor. Daha önce “Simurg’un Gözyaşları” ve “Kendime Doğuşumun Güncesi” adlı kitaplarıyla okurlarla buluşan Sarıyıldız, yeni kitabı “Geçit” ile hayatını belli kalıplar içerisinde geçiren, düşünmeyen bir halka hayal kurmanın özgürlüğe giden en temel yol olduğunu hatırlatıyor.
Son romanınız 'Geçit' ilginç kurgusuyla okuyucuyu hemen içine alan bir roman. Masalsı bir dili var ama bir o kadar da seçilen karakterlerin gerçekliği göze çarpıyor. Ne kadar zamanda kaleme aldınız? Kitabın çıkış hikayesi neydi?
‘Geçit’ benim için çok önemli bir kitap. Çünkü yaratım sürecinin içinde olduğum anlarda hissettiğim bir duygunun itici gücüyle başlayan bir çalışmanın ürünü. Kitaplarımı yazarken kurguladığım dünyalarda yaşayan kahramanların kendi hayatlarını sürdürdüklerini ve benim onları izlediğimi hissediyorum. Yazarlık sürecimden önce bir kitap okurken sonunu merak ederken, kitabı yazayım da acaba kahramanlar ne yapacak alanına geçmekten bahsediyorum.
Roman, Z ülkesinde geçiyor ve halk kendine levhalarla sunulan kurallarla yaşamaya mecbur tutuluyor. Ama elbette düşünenler, bu sınırlarla yetinmek istemeyenler de çıkıyor ve macera bundan sonra başlıyor. Okurken günümüz olayları, yaşadığımız sıkıntılar ve pek çok şey aslında kitapla paralellik gösteriyor ve bize ayna tutuyor. Bu kurgu da okuyucu daha bir meraklandırıyor sanki. Bu şekilde yol almanızın özel bir nedeni var mıydı?
Hayali bir ülke yaratıp günümüz yaşantısıyla paralellikler kurmakta amacım okuyucunun kendini dışarıdan görebilmesini sağlamaktı.O yüzden doğası, insan yapısı alışılmışın dışında, iki tane güneşi olan farklı bir dünya yarattım. Ama ister Z ülkesi, ister günümüz dünyasında, hırsları, güce bağımlılığı, otorite merakı ve sistemin dayatmalarının karşısındaki duruşuyla insan aynı insan.
Hayal kurmanın yasak olduğu bir ülkede geçiyor hikaye. Ve hayal kuranların cezalandırıldığı, düşünmenin yasak olduğu ve verilenle yetinmek gerektiğinden bahsediyor. Sizce de biz şu dönemde Z ülkesi insanları gibi miyiz?
Toplumlar, kurumlar yani içinde yaşadığımız tüm sistemler, bizleri evcilleştirerek kendi potalarında tek tip hale getirmeye çalışıyor. Bu kitap biraz evcilleşen insana uyanış çağrısı. Sistem içine entegre olmamız için kendimiz olmaktan uzaklaştırılıp, bireyden çok bir yapıtaşı, bir hizmetli haline getiriliyoruz. Özgün yapımızdan uzaklaşıp, sistemin devamlılığını amaç edinmeye zorlanan bir güruh halindeyiz.
Kitapta çok güzel mesajlar var. Kitabı ben biraz da George Orwell'in "1984" adlı kitabına benzettim. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle benim gibi edebiyata gönül vermiş fakat daha çok fırın ekmek yemesi gereken bir yazarın yazdığı kitapla , insanlık tarihi için çok değerli bir eseri karşılaştırmanız benim için gurur verici. İkisi arasında direkt paralellikler olmasa da ikisinin de ütopik bir dünyada geçmesi ve sistemi sorgulaması konusunda benzerlik kurabiliriz. Ama ‘Geçit’in söylemleri biraz daha varoluşu sorgulayıcı, bireye odaklı, bireyin gücünü eline alması ile ilgili.
Yaratıcı, kahramanına "Ben sizi ortaya çıkaranım... Hepiniz kendi yolunuzu belirleyecek güce sahipsiniz. Hem yaratılan hem de kendi hayatını yaratansınız. Yaşam aslında yaptığımız tercihlerin rotasında giden bir gemi gibidir" diyor. Bu aslında her şeyin de özeti gibi. Yaşam iplerinin kontrolünü artık elimize almanın zamanı mı diyorsunuz açıkça?
Kişilerin artık hayatlarının kurbanı değil efendisi olduklarını anlamasının zamanıdır gerçekten. Böyle gelmiş böyle giderlerin, kaderci yaklaşımların uyuşturucu etkisinden sıyrılıp, ben geleceğimi kendi ellerimle inşa edebilirim düşüncesine geçmeliyiz. Önümüzde uzanan pırıl pırıl boş sayfayı kendi imzamızı atarak yaratmamızın sadece bir kararla olabileceğini bilmeli ve gerçeğimize uyanmalıyız.
Siz aslında iç hastalıkları doktorusunuz ancak reiki ile tanışmanızdan sonra deeksha eğitimleri da aldınız ve zaten yazı yazıyordunuz bunun üzerine kitaplarınız da piyasaya çıktı ve beğenildi. Şimdilerde bir de "Kendine Doğuş Sınıfı" adıyla insanların içindeki otantik taraflarıyla yüzleşmeleri ve gerçeklerini bulmalarını amaçlayan 3 aylık eğitimler de veriyorsunuz. Çiftlere eğitim farkındalığı, bireysel seanslar, spritüel derinleşme, Deeksha, Theta Healing eğitimleri de veriyorsunuz. Bu alana yönelmenizle ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz?
Tıp doktorluğu benim hayat idealimdir. İnsanlara sağlıklarını kazanmalarında bir yardımcı, bir rehber olmak tek istediğimdi. İlerleyen zaman içinde klasik tıbbın ötesinde bütüncül bakışın farkındalığına geçtiğimde ise bu dileğimi daha geniş bir yelpazede sunabileceğimi anladım. O yüzden sadece bedensel değil, ruhsal ve enerjetik olarak da yardımcı olabileceğim bir alan yarattım kendime. Şu anda kendimi daha tam, daha mutlu hissediyorum.
Yakın zamanda gerçekleştirmeyi planladığınız başka projeleriniz var mı?
Projeler hiçbir zaman bitmez. Şu anda yazılı olarak bekleyen iki kitabım var. Bir tanesi benim ulaştığım hayat sentezini anlattığım diğeri de tasavvuf ögeleriyle beslenen, çok değişik kurgusu olan bir romanım hazır. Yeni bir taneye de başladım. Bunun dışında “Theta Healing ile İdeal Kilo, İdeal Yaşam” adlı bir program başlattım. Atölye çalışmalarım, bireysel çalışmalarım artan bir ivmeyle devam ediyor. Müzik adamı yanımı kullanmak istediğim birkaç proje henüz taslak aşamasında. Yine büyük hayallerim olan senaryo ve televizyon programcılığı konusunda görüşmelerim mevcut.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder