Sevgi, Sevgi, Sevgi, Ruhumuzun temel gıdası. Fiziksel bedenimizi doyuramadığımızda nasıl rahatsızlık ve huzursuzluk hissediyorsak ruhumuzu doyuramadığımızda da aynı şekilde huzursuzluk hissederiz. Buradaki en büyük sorun; fiziksel bedenimizi doyurmak için bizi doyuracak şeyin hangi yiyecekler olduğunu bilirken, ruhsal olarak gerçek açlığımızın ne olduğunu bilememektir. Bedenimizin de, ruhumuzun da istediği tek şey kendini iyi hissetmektir. Temel istenilen şey iyi hissetmektir. Yaşamımız boyunca bizi iyi hissettirecek şeyler peşinde koştururuz. Yanlış yaptığımız şey ise mevcut halimizle iyi hissetmek yerine bizi iyi hissettirdiğini düşündüğümüz şeyler peşine takılmamızdır.Duygularımızın farkında olmadığımız için ya da duygularımız kapattığımız için hislerimizin gerçek anlamlarını göz ardı etmekteyiz. Bedenimiz çok açken açlığını gidermek için önümüze ne gelirse yeriz. Sağlıksız ya da hijyenik olup olmadığına bakmayız. Ruhumuzda aynı şekilde çalışır. Aç olduğunda ilk önüne gelenden bunu karşılamaya çalışır. Bunu karşılamaya çalışırken çocukluk ta özellikle 0-6 yaş arasındaki öğrendiği yöntemleri kullanır. Ruhun temel gıdası sevgidir. Sevgi soyut bir kavramdır. Birçok somut davranışı birleşimi genel bir tanımdır. Örneğin ilk doğum esnasında sarılmak sevginin anneden bebeğe akış şeklidir. Bebek doğum sonrası bir anda farklı bir boyuta geçmiştir. Bu geçiş sırasında kendisini güvende hissettirecek şey ise ona sıkı sıkıya sarılan annesidir. Bu durum onun kendini güvende hissetmesine yardımcı olur. Kendini güvende hissettiği içinde kendini iyi hisseder.İlk sevgi tohumları atılmış olur. Devamında beslenilmesi ona kendini iyi hissettirir. Algıları açıldıkça onunla ilgilenilmesi, konuşulması ona gülünmesi onun sevgi tanımını oluşturur. Anne ve babanın temsil sistemlerine ve sevgiyi hissediş biçimlerine göre ona sevgi aktarımı yapılır. Bir süre sonra anne ve babasının ona sevgi aktarım yöntemi onun kendini iyi hissetmesinin temel anahtarını oluşturur. Büyüdükçe bu davranış biçimleri onda iyice çapalanır ve alışkanlık boyutuna gelir.
Onun öğrenme dönemi yani bilinçaltı haritalarının oluşma dönemi olan 0-6 yaş aralığı bir çocuğun en çok sevilen zamanlarıdır. Çünkü bize muhtaç olan küçük bir canlıyla ilgilenmek bize kendimizi iyi hissettirir. Aslında çocuklar bizim zamanımızı keyifli geçirmemizi sağlayan canlı oyuncaklarımızdır. Birçok aile çocuğu evliliklerinin kurtarıcısı ve neşesi olarak düşünüp isterler.İnsanoğlu olarak sürekli gelişen ve hareketli bir varlık olarak sürekli yenilikler peşinde koşmaktayız. Her yeni şey bizi heyecanlandırırken bir süre sonra eski heyecan kalmaz. İlgimiz azalır. Ve bu durum çocuklar içinde aynıdır. Örneğin aileler ilk çocukları üzerine aşırı olarak düşerken ikinci çocuğa o kadar ilgi göstermezler üçüncüden sonra ise daha rahat davranırlar. İlgimiz azaldığında çocuklarda ihtiyaçları olan sevgiyi almak için birçok yöntem deneyerek sevgiyi nasıl elde edeceklerini öğrenirler. Bu dönem çok önemlidir. Onların ileride sevgiyi elde etme yöntemlerinin oluştuğu dönemlerdir. Eğer yeterince doyurulamazsa ileriki yıllar onun için sorunlu bir dönem olacaktır. Zayıf kas ve vücut bedeni taşımakla zorluk çekeceği gibi yeterli beslenmemiş ruhta aynı sıkıntıyı yaşayacaktır. Kendini beslemek için sevgi aramaya başlar. Sevgiyi ararken de bildiği somut yöntemleri kullanır ancak içindeki sevgi ihtiyacı onun sevgi ararken ki seçiciliğinin temel noktası olacaktır. Ruh sevmek ve sevilmek ister. Aynen beden çok açken yiyecek seçmediğimiz gibi ruhumuzda çok açken gıdasını seçme lüksüne sahip değildir. En yakınındakilerden ya da ilk önüne çıkandan bunu karşılamaya çalışır. Temel odağı sevgi ihtiyacının karşılanmasıdır. Özellikle vücudumuzun fiziksel değişim zamanlarında bilinmeyenin vermiş olduğu rahatsızlıkla güvenilecek bir dal ararlar. Ve bu dönemde etrafındaki tüm somut işaretlerin hepsini sevgi olarak algılarlar. Gördükleri her şeyi sevgi olarak algılarlar. Odaklarında bulunan tek şey odur. Ve odakları ile o kadar meşguldürler ki beynin silme ve çarpıtma yöntemlerini kullanarak arkadaki tehlikeleri yada sıkıntıları görmezden gelirler. Ortada ruhun sevgi açlığı vardır. Sevgi açlığı ve kabullenilme varken kimse karşı tarafın görünen yüzünün arkasına bakmaz. Ne iş yaptığına, nasıl bir karaktere sahip olduğuna bakmaz. Bakılan tek şey açlığın doyurulmasıdır. Bakılan tek şey sevgi açlığına hitap şekilleridir. Kimisi dokunarak, kimisi sarılarak, kimisi iltifat ederek kimisi sevdiğini söyleyerek içimizdeki sevgi enerjisini titreştirdiğinde her şey bitmiştir. Artık çapa oluşmuştur. Azalan fayda kavramına göre ihtiyaç karşılandığında ona duyulan ihtiyaç şiddeti de gitgide azalır. Çölde de kutuplarda da içilen her bir bardak su gitgide ilkinin verdiği tatmini vermeyecektir. Ve bu durum duygularımızda da böyledir. Açken alınan sevgi algısı ile aç olmadığında hissettiği durumdaki sevgi algısı değişecektir. Ancak insanoğlu canlı bir varlıktır ve sürekli devinim içinde olduğu için yiyecek ve sevgiye sürekli ihtiyaç duyacaktır. Karnı doyduğunda gözü açılıp başka şeyleri görmeye başlarken bir süre sonra yeniden acıkınca odağını tekrar kendini doyurmaya çevirecektir.Bir süre sonra güzel söz, iltifatla açlığın bir kısmı doyurulduğunda bu kez karşısındaki insana farklı boyutta bakmaya başlayarak ondaki kusurları görmeye başlayacaktır. Karşısındaki insan onun sevgi açlığını doyuran kusursuz kişiden gerçek insan boyutuna geçecektir. Ve kendini ön plana almaya başladığında sürtüşmeler başlayacaktır. Karşı taraf bu duruma tepki gösterip geri çekilecektir. Geri çekilme sonrasında akan sevgi enerjisi kesildiği için sevgi açlığı yeniden ortaya çıkacaktır.
Sevgi açlığını gidermek için yeniden sevgi aramaya başlayacaktır. Bu konuda yeterince yakıtı yoksa acil hayatta kalmak için bildiği yollardan beslenmeye çalışacaktır. Yeniden o sevgiyi alabilmek için maruz kaldığı kendini değersiz hissettiren davranışlara razı olup yeniden birliktelik için adım atacak ve o kişiyi yeniden hayatına kabul edecektir. Şanslı olanlar ya da çocukluğun da yeterince sevgi alanlar başka sevgi kanalları bulup yeni bir ilişki için adım atma gücünü kendilerinde bulurlarken bunun farkında olamayanlar aynı döngü içerisinde kurban rolü oynamaya devam edecek ve bir süre sonra artık bağımlı hale gelecektir.Bireysel danışmanlık yaptığım kişilerde ilk zamanlar bu durumu anlamakta zorluk çekiyordum. İnsanlar kendilerine şiddet uygulayan, hakaret eden kendilerini pire gibi gören insanlarla hala birlikte olmaları çok garibime gidiyordu. İnsanlar kendi güçlerini birilerinin eline teslim edip sonrada o kişiden merhamet bekliyorlardı. İnsanlarla konuştukça bu durumun sevgi açlığından kaynaklığı bağımlılık olduğunu anladım. Yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bir öğrenim şekli oluşmuş ve durum çapalanmıştı. Ve bu durum tekrar edildikçe çapa perçinlenip bağ kuvvetleniyordu ve daha sonra o bağı koparmak çok zor bir olaydı. Başka bir yöntem bilmediği için yalnız kaldığında sudan çıkmış balık gibi oluyordu.Sevgi bize kendimizi iyi hissettiren soyut bir tanımdı. Ve bize kendimizi hissettiren her olay sevgiyle tanımlandığı için aranan bir şeydi. Ve işin ilginci biz doğduğumuzdan itibaren hep dışarda arıyorduk. Aslında bizde bu kâinatın bir parçasıydık ve bizim içimizde o sevgi vardı. Bedenimizi kendi kendimize doyuramazdık ama ruhumuzu doyurabilirdik. Yapmamız gereken kendi içimizdeki sevgi enerjisini açığa çıkarmaktan geçiyordu.
Nasılki karnımız çok açken ki durum ile hafif tok olduğumuzdaki durum farklı oluyor ve birinde kuru ekmeğe bile razı olurken diğerinde yiyeceğimiz yemeği seçiyorsak, ruhumuzun açlığında bu kapsamda bakmamız gerekiyor. Ruhumuz sevgi açlığı çekerken önüne gelenden sevgi dilenirken, sevgi yönünden biraz şarj olduğunda seçim yapmaya başlayacak, kendisi için uygun olmayan durumları daha kolay görüp reddebilecektir.
Bunu nasıl yapabiliriz tabiki kendimizi severek bunu yapabiliriz. Kendi içimizdeki sevgi enerjisini ortaya çıkarmak için kendimizi sevmemiz gerekiyordu. Önce duygularımızın farkında olmamız soyut olan her şeyi somuta çevirmemiz gerekiyordu. Sevgiyi oluşturan alttaki somut davranışların farkına varmamız gerekiyordu. Yanlışlıkla sevgi diye adlandırdığımız bazı davranışlardan vazgeçmemiz gerekiyordu ki içimizdeki sevgi enerjisi ortaya çıksın. Aynanın karşısına geçip kuru kuruya seni seviyorum demek içindeki sevgi enerjisini ortaya çıkarmaya yetmiyordu. Söylemek dil olarak doğruydu ama sözcükler içeride bir yerlere dokunması gerektiğinde titreşim yaratarak dönüşüm yaratmaktadır. Herkesin anladığı dil farklı olduğu için devreye temsil sistemleri giriyor ve herkeste aynı etkiyi yaratmıyordu. Sevgiyi yürekten hissettirecek bir şeyler olmalıydı ki değişim köklü ve kalıcı olsun. Çalışmalarımda özellikle yüz yüze seanslarımda şunu fark ettimki transa soktuktan sonra doğum anına gönderdiğim kişilere yeni doğmuş kendi hallerine sarılmalarını söylediğimde bunu derinden hissediyorlardı. Oradaki yeni doğmuş bebeğin ihtiyacı olan güven duygusu sarılmakla karşılanıyordu. Ve yeni doğmuş her bebekte bu etkili olacaktı. Sevgiyi somut hale getirmiştim. Ve danışanlarıma bunu her sabah yada akşam yapmalarını söylediğimde olumlu dönüşümler aldım. Devamında aslında bunun diğer yaşlardaki halimize de uygulanabileceğini fark ettim. Yapmamız gereken bize kendimizi iyi hissettiren sevgi diye adlandırdığımız somut davranışı bulmaktı. Kimisinde bu sarılmakken, kimisinde seni seviyorum demekti, kimisinde ise onunla ilgilenmekti yada gözlerinin içine bakmaktı. Ve bunu yaptıkça bir başka yansıması ise affetme boyutunda ortaya çıkıyordu. Sevdiğimiz kişiye karşı daha toleranslı davranıp ve daha kolay affettiğimiz için kendimizi sevmeye devam ettikçe kendimizi de daha kolay affedebiliyorduk. Yaptığımız şey bilinçaltına sevgi ihtiyacını karşılamanın yeni bir yöntemini öğretmekti. Her ne kadar istenmeyen çocukta olsa, farklı cinsiyet beklentisi de olsa yeni doğmuş bebeği (bazı istisnalar olsa da) herkes seviyordu. Ortada saf bir somut bir eylem ve sonuç vardı. Tabiî ki etkisi de kuvvetli oluyordu.Ruhumuzu kendimiz besleyerek içimizdeki çocuğu severek aslında aynı anda bir çok kilit noktayı çözümlüyorduk. Bakış açımız değişiyordu. Kendimizi sevilecek birisi olarak gördüğümüzde içimizdeki değersizlik inancı ile mücadele etmek daha kolaylaşıyordu. Kendimiz için bir şeyler isteme ve yapma konusunda daha istekli oluyorduk. Özellikle sabah uyanır uyanmaz yapılan çalışma güne daha zinde ve daha enerjik başlamaya imkan tanırken aynı zamanda ruhsal doygunluk nedeniyle daha toleranslı ve rahat bir bakış açısı sağlıyordu.Kendim için bu durumu elimin üzerine çapaladım. Gün içerisinde fırsat buldukça 3-5 dakika hemen o noktaya dokunup oraya gidiyorum oradaki çocuğun annesi babası tarafından sevildiğini hissetmek hemen büyük bir rahatlama yüzüme harika bir gülümseme getiriyor. Bu gerçekten harika bir durum.
Yapılması gereken şey aslında çok basit sakin bir yerde oturup nefesinize odaklanın ve her nefes alışverişinizde vücudunuzun gevşeyip rahatladığını hissederken zihninizin sakinleşmesine izin verin. Devamında doğum anınıza yada çocukluğunuza gidin ve oradaki çocuğun anladığı dille onu sevin. Doğum anındaki halinize sarılın, annesi ve babasının ona sarıldığını imgeleyin. 3 yaşındaki halinizle oyun oynayın ona hediyeler alın sevdiğinizi söyleyin. Onun içine sevgi tohumunu ekin. Devamında her gün o tohumun büyümesi için onu aynı şekilde besleyin. Tahumun büyümesi için yağmur olun güneş olun. Onu her gün mutlaka besleyin. Fidanın büyümesi esnasında zaman zaman onun yere daha kuvvetli tutunması için rüzgarlara maruz kalacaktır. Bunun farkında olun ve sizi sallayan her rüzgarı sevgiyle kabul edin daha fazla güçlenmesi için daha fazla besleyin. Siz onu ısrarla besledikçe o sevgi fidanı büyüyüp meyve vermeye başladığında etrafınızda onun yansımalarının harika olduğunu göreceksiniz.Evet her an, her gün yeni bir başlangıçtır ve sizde kendiniz için hayatınız için bir değişiklik yapabilir ve içinizdeki küçük çocuğun içine sevgi tohumu ekebilirsiniz. Ve onu her gün besledikçe harika bir değişime ve harika bir geleceğe yelken açacaksınız.Öyleyse içinizdeki çocuğu sevin!!!!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Etiketler
ARINMA
Affetmek
Alglamada
Anlatm
Aramak
Aroma
Astroloji
Astrolojik
Aynalar
BEREKET
BOLUK
Bahar
Bayram
Beden dili
Bedensiz
Beyinde
Beyni
Beynin
Beyniniz
Bilincine
Bilmek
Bitkisel
Burak
DERSLER
Davet
Deerlerimizin
Deniz
Depresyonun
Detoks
Dikkat
Dilek
Disgrafi
Disleksi
EGZERSZ
Egoist
Enerjilerinin
Epifiz
Eruhunuzu
FAYDALANMAK
FAYDALARI
Felsefe
Fregoli
GCJoseph
GERDE
Gcyle
Gelecek
Gidecek
Gizemli
HAYIRLI
Hasta
Hastalklar
Hayal
Hayallerinizin
Hayata
Hikaye
Hiperaktivite
Hipnozu
Holografik
Hologram
Hoşgörü
Illuminati
KORUMA
Kabala
Kadim
Karanlk
Kelimeler
Klasik
Korkular
Korunma
Kristaller
Kuantum Fiziği
Kyamet
LKLERMZ
MEKTUP
MUTSUZ
Makbul
Melek
Merak
Mevlana
Mevlanann
Mezar
Mftolunun
Moloküler
Mucizeleri
NAMASTE
Nazar
Nefret
Niyet
ODAKLANMA
Okuma
Okyanus
POZTF
PRATK
PROGRAMLAMA
Paranormal
Patolojik
Peeling
Peinden
Pratik
Psikoloji
Quantum Düşünce
RAHATSIZLIIMIZ
Rahat
Reformist
Romantik
Ruhsal
Sanat
Sonsuz
Stres
Sufizm
Tehlikeli
Terapi
Uymasn
Zarar
acı
affetme
aile
akıl
başkaları
beden
beyin
bilgi
bilim
bilimsel
bilinci
bilinçaltı
birey
bolluk
cümle
dalga
damla
degerli
düşünce
egzersiz
ekmek
eleştiri. öfke
emsimizi
enerji
evlilik
evren
fayda
fizik
fiziksel
frekans
garip
geliim
gerilim
gerçek
geçmiş
gizli
güven
güzel
harika
hastalık
hayat
hissederim
hoşgörüsüzlük
huzur
huzurlu
ileti
ilâc
inanç
insan
insanlar
kaos
kavga
kelime
korku
kuantum
kurallar
liste
madde
mucize
neşe
olacaksn
olumlama
olumlamas
olumlu
olumsuz
para
paralel
pozitif
psikolojik
refah
ruh
sağlık
seniz
sevgi
sistem
sorumsuzluk
sorun
sorunlar
suyun
sıkıntı
tabiat
tedavi
teori
tesadüf
toplum
zaman
zeka
zellikleri
zenginlik
zerine
zihinsel
çekim
üzüntü
İletişim
şifa
şükretme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder