“Hayat sadece şu anda yaşanır. Şu anı kaybedersek, hayatı da kaybederiz” - Buddha
Günlük hayatınızda yaşadığınız olaylar karşısında kendinizi ve duyumlarınızı ne sıklıkla gözlemliyorsunuz? Yoksa günleriniz, kendinizi bile unutturan monoton bir tempoda akıp geçiyor mu?
Anı yaşamak denilen şey aslında, biz bir yandan hayatımızı yaşarken, diğer yandan gözlemci tarafımızın hep tetikte ve aktif olmasıyla ilgili. Eğer gözlemci tarafımız uykudaysa, hayatı da uyku sersemliği gibi anlamadan yaşayıp gidiyoruz. Ama gözlemci tarafımız tetikteyse, her geçen anın ve kendimizin farkında olduğumuz bir hayatı sürüyoruz.
Peki kendimizi nasıl gözlemleyeceğiz?
Kendi farkındalığımı artırma çalışmalarım kapsamında, geçtiğimiz Aralık ayı başında Vipassana meditasyon kursuna katıldım. 10 gün boyunca asil sessizlik içinde yapılan vipassana meditasyonları sayesinde, kendimi ve duyumlarımı gözlemlemeyi öğrendim.
Peki bunun için herkesin böyle bir kampa mı gitmesi gerekiyor? Kampa gitmeden de kendimizi nasıl gözlemleyeceğimizi öğrenemez miyiz? Elbette ki öğrenebiliriz. Vipassana sonuçta sadece bir teknik. Çok yoğun bir meditasyon programı olduğu için, kısa bir süre içinde bazı şeyler çok daha hızlı deneyimlenebiliyor. Ancak bu demek değil ki, tek yol vipassana ve başka bir yol yok.
Vipassana temelde şunu söylüyor: Dışarıda olup biten her şeyin farkına duyumlarımız sayesinde varıyoruz. Yani, dışarıda olup biten her şey önce 6 duyumuz aracılığıyla tanınıyor, sonra beyne gönderilen elektriksel işaretler sayesinde analiz edilerek anlaşılıyor. Daha sonra ise bu bir hisse dönüşüyor. Ve en sonunda da bu hisse göre bir tepki veriyoruz.
Örneğin, dışarıdaki sesleri kulağımız sayesinde duyuyoruz. Kulağımız bu sesleri tanıyor. Daha sonra beyin tarafından analiz edilen bu seslerin ne söylediğini anlıyoruz. Anladığımız bu sözlerin içeriğine göre belli bir duyguyu hissediyoruz. Örneğin, bizimle ilgili olumsuz bir şey söylenmişse kızgınlık hissediyoruz. Ve en sonunda hislerimiz sözel yada bedensel bir tepkiye dönüşüyor. Yada belki de duygumuzu içimize bastırarak tepki veriyoruz.
İşte vipassana tam da bu tepki verme aşamasında devreye giriyor. Otomatikleşmiş şekilde tepki vermek yerine, söz konusu durum karşısında gözlemci olabileceğimizi belirtiyor. Tepkisel (reaction) olmak yerine bilinçli bir şekilde hareket (action) edebileceğimizi ve seçim yapabileceğimizi söylüyor..
Örneğin, bugün tüm gün boyunca blog sayfamın teknik altyapı sorunlarıyla uğraştım. FTP permission problemi, web sayfasının bir türlü servise verilememesi gibi bir sürü problem yaşadım. Web hosting hizmetini aldığım Ipage’in müşteri hizmetleriyle defalarca görüşmeme rağmen bir türlü çözüm sağlanamadı. O kadar kızmışım ki, kendimi, kendi kendime söylenirken buldum. Yazmakta olduğum maile baktığımda, karşı tarafı suçlayıcı ifadeler kullandığımı fark ettim. Ve durdum, kendimi gözlemlemeye başladım. Nefes alış verişim hızlanmıştı, kaşlarım çatılmış, omuzlarım ve boynum kasılmıştı. Bedenim son derece gergindi. Bu duyumlar bende öfkeye dönüşmüş ve suçlayıcı ifadeler ile tepki verme eğilimine girmiştim. Tam da tepki vermek üzereyken kendime gelmiştim. Bir an durdum ve tepki vermemeye karar verdim. Sonuçta yazacağım bu sözlerin çözüme hiçbir faydası olmayacağı gibi, karşı tarafı da kışkırtacak ve çözüm sürecim daha da uzayacaktı. Düzgün bir mail attım ve son durum itibariyle geldiğimiz noktayı ve ihtiyaç duyduğum hizmeti ifade ettim.
Daha sonra da bedenimdeki bu gerginliğimi gevşetme ihtiyacı hissettim. Yerimden kalktım, diğer işlerimi hallettim, kendime bir çay yaptım ve yazı yazmaya koyuldum. Sinirli bir şekilde onlardan cevap beklemek yerine yapabileceğim en iyi şey, enerjimi olumlu bir yere yönlendirmekti.
Gördüğünüz gibi, kızgınlık, öfke gibi duygular hissettiğimizde, tepkilerimiz bilinçsizce ve otomatik bir şekilde oluşuyor. Öfkemizi tepki vererek boşalttığımızı zannediyoruz. Halbuki ne kadar tepki verirsek o kadar çok karşı tepki aldığımızdan, bu öfke katlanarak artıyor ve nerdeyse günümüzün tamamına ve hatta öfkemizin asıl kaynağıyla ilgisi olmayan alanlara da yayılıyor. Bundan en çok da sevdiklerimiz etkileniyor.
Halbuki, duyularımızı ve duygularımızı bastırmadan gözlemlesek ve tepki vermek yerine bilinçli bir seçim yaparak hareket etsek hem karşı tepkiyi kesip çözüme daha hızlı ulaşacağız hem de enerjimizi sadece bize fayda sağlayacak şekilde yönlendireceğiz.
Gözlemci tarafımı daha uyanık tutmak için yaptığım en basit teknik, nefes alış verişimi izlemek. Bunu siz de uygulamaya çalışın. Göreceksiniz ki, hangi ruh halinde olursanız olun, nefesinize konsantre olup bir süre gözlemlediğinizde, zihniniz her nerede olursa olsun hemen yaşadığınız ana geliyor. İşte o an gözlemci tarafınız aktif hale geçiyor ve duyumlarınızı gözleyebiliyorsunuz. Sonrasında ise otomatik tepki vermek yerine bilinçli bir aksiyon almak son derece kolaylaşıyor.
Gözlemci tarafımız her an tetikte ve aktif olsa, seçimlerimizi hep bilinçli bir şekilde yapardık. Her anın farkında yaşardık. Her anın tadını çıkarırdık. O an gerçekten neye ihtiyaç duyduğumuzu kolaylıkla fark eder, tepki vermek yerine, ihtiyaçlarımızı karşılayacak aksiyonları alırdık. Akşam yatağa yattığımızda ise günümüzün ne kadar verimli geçtiğini düşünür huzur içinde uykuya dalardık.
Gününüzün hep böyle geçmesini istemez miydiniz? Haydi o zaman, gözlemci tarafımızı uyandıralım ve hiç uyutmayalım!
“Uyan! Düşüncelerine tanık ol. Sen gözlemleyenin ta kendisinin, gözlemlediğin değil..” - Buddha
Yazarımızın biyografisi yakında güncellenecektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder