5 Ekim 2012 Cuma

İstesem Olmaz mı?

Yaz gelmiyor bir türlü. Annem ve yakın bir arkadaşım çok hasta. Memleket meseleleri iç karartmada sınır tanımaz halde artık. Ne gazete okumak ne TV de haber-tartışma programı izlemek istiyorum. Benim durumumda çok insan var biliyorum. Çeşitli ortamlarda bu mevzuları konuştuğumuz zaman genellikle bir süre sonra derin bir iç geçirmeyle susuyoruz. Zira aklın ve vicdanın sınırlarını öyle zorlayan şeyler yaşanıyor ki söz bitiyor. Bu ümitsiz ve bezgin halimden memnun değilim. “Başka bir dünya mümkün” diye içimden gelen sese kulak kabartıyorum bazen ve o ses daha gür çıksın istiyorum. O sesi duyan ve yaşatan insanlar tanıdım çünkü. Bazılarıyla yaşadım, yaşıyorum. Bazılarının neler başardıklarını, nelere rağmen umudunu koruduğunu okudum, dinledim.

Şu anda şimdi, bu satırları yazarken, özgürlüğün, eşitliğin, hakça bölüşmenin, vicdanın, erdemin olduğu bir dünyayı istemenin insana ne kadar da yakıştığını bir kere daha düşünüyor, inanıyorum. “O insan” nerede, ne yapıyor?

“Şu anda, şimdi… Güneş, İstanbul’da boğazın sularında batıyor. Küçük bir balıkçı kayığı sahile doğru yavaşça yol alıyor. Binalarda ışıklar yandı yanacak. O binalardan birinde küçük bir çocuk masa başında yarınki ödevini yaparken sıkıntıdan patlıyor. Masanın üzerindeki kırmızı küçük araba çocuğun gözlerine bakıyor. Genç bir kız Beşiktaş’ta dolmuş bekliyor, heyecanlı… Yaşlı bir kadın otobüse binmeye çalışırken zorlanınca bir adam kollarından tutup yardım ediyor. Bir bebek çığlıklarla annesinden dünyaya düşüyor. Bir mahkûm yatağında uzanmış, boşluğa, birazdan sokağa çıkacakmış gibi bakıyor. Trafikte çığlık, çığlığa yol isteyen bir ambulansta bir kadın gözlerini aralayıp elini tutan adama “Korkma” diyor. Taksim’de bir meyhanede mezeleri kontrol ediyor şef garson. Çöpleri karıştıran genç adam bulduğu dergiye merakla bakıyor. Sahilde bir bankta iki sevgili öpüşüyorlar. Simitçinin önünde bozuk paralarını sayıyor bir adam. “Tamam”, olduğunu görünce sevinçle simitçiye uzatıyor. Boğaza bakan çiçekler içinde bir terasta telefonla konuşuyor bir adam, sıkıntılı, bir eli cebinde. Sahilde bir çınar ağacında birkaç serçe yan yana, kâh konup kâh kısa uçuyorlar. Bir helikopter alçaktan gürültüyle geçiyor. Başını kaldırıp bakıyor otobüs durağında bekleyen bir kadın. Yanından birkaç liseli delikanlı geçiyor, birbirleri ile yüksek sesle şakalaşarak. Kadın dalgın izliyor bir süre onları sonra çantasını karıştırıyor aceleyle. Telefonunu bulup tek bir tuşa basarak birini arıyor. İki sokak köpeği bir ağacın altında yan yana uyuyorlar. Biri gözünü hafifçe aralıyor, diğer köpeğe doğru kaydırıyor vücudunu. Sırt sırtalar şimdi.

O küçük çocuk ödevinden pekiyi alsın istiyorum. İstiyorum ki, şöyle olsun: Genç kız meğer iş görüşmesi için heyecanlıymış ve çok iyi geçmiş görüşmesi. Yaşlı kadın yalnız yaşamıyormuş. Evde onu bekleyenler varmış. Bebecik çok sağlıklıymış, annesi de. Hastane faturası da umurlarında değilmiş. Mahkûm kısa zamanda tahliye olacakmış gerçekten de. O yüzden rahatmış o kadar. Ambulanstaki adam ölmemiş. Kadın derin bir oh çekip aramış sevdiklerini, “Atlattık, çok şükür” demiş. Şef garson o gece çok yorulmuş ama bahşişler süpermiş. Eve eli kolu dolu giderken yüzüne “muktedir bir baba gülümsemesi” kondurmuş. Çöp karıştıran genç adam dergiyi okuyormuş hâlâ. Bir arkadaşı gelmiş hani o sahildeki çay ocağı varmış ya orada işe almışlar meğer ikisini de. Sevgililer ertesi gün dönüşüm programıyla yurtdışına gitmişler el ele. Farklı üniversiteler ama aynı şehirdelermiş, “Ne şanslısınız” demiş uğurlayan arkadaşları, birbirlerine bakıp gülümsemişler. Simit parasını denkleştiren adam, yolda eski bir tanıdığına rastlamış. Adam halini anlamış. Bir gece bekçisine ihtiyacı yok muymuş tam da o gün. Adamı işe almış, yer, yatak vermiş bir de. Terastaki adam o telefon görüşmesini ummadığı kadar iyi bitirmiş. Otobüs durağındaki kadın oğlunu aramış o sırada. Başka bir şehirde okuyormuş oğlan ve sürpriz yapıp gelmiş o gün meğerse. Evdeymiş. Otobüsü boş verip bir taksiye atladığı gibi eve gitmiş kadın. Taksiciden para üstünü bile almayı unutmuş. “

Arkadaşımın mucizevî kurtuluş hikâyesini anlatacakmışız birbirimize, sevinçle. Annem daha uzun yıllar yaşayacakmış. Şimdi kısacık olan saçlarını düzeltirken gençliğinde saçlarının ne kadar uzun, ne kadar gür olduğunu konuşacakmışız her banyo sonrası.

Olmaz mı? İstesem, olmaz mı?


kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler

acı affetme Affetmek aile akıl Alglamada Anlatm Aramak ARINMA Aroma Astroloji Astrolojik Aynalar Bahar başkaları Bayram beden Beden dili Bedensiz BEREKET beyin Beyinde Beyni Beynin Beyniniz bilgi bilim bilimsel bilinci Bilincine bilinçaltı Bilmek birey Bitkisel bolluk BOLUK Burak cümle çekim dalga damla Davet Deerlerimizin degerli Deniz Depresyonun DERSLER Detoks Dikkat Dilek Disgrafi Disleksi düşünce Egoist egzersiz EGZERSZ ekmek eleştiri. öfke emsimizi enerji Enerjilerinin Epifiz Eruhunuzu evlilik evren fayda FAYDALANMAK FAYDALARI Felsefe fizik fiziksel Fregoli frekans garip GCJoseph Gcyle geçmiş Gelecek geliim gerçek GERDE gerilim Gidecek Gizemli gizli güven güzel harika Hasta hastalık Hastalklar Hayal Hayallerinizin hayat Hayata HAYIRLI Hikaye Hiperaktivite Hipnozu hissederim Holografik Hologram Hoşgörü hoşgörüsüzlük huzur huzurlu Illuminati ilâc ileti İletişim inanç insan insanlar Kabala Kadim kaos Karanlk kavga kelime Kelimeler Klasik korku Korkular KORUMA Korunma Kristaller kuantum Kuantum Fiziği kurallar Kyamet liste LKLERMZ madde Makbul MEKTUP Melek Merak Mevlana Mevlanann Mezar Mftolunun Moloküler mucize Mucizeleri MUTSUZ NAMASTE Nazar Nefret neşe Niyet ODAKLANMA Okuma Okyanus olacaksn olumlama olumlamas olumlu olumsuz para paralel Paranormal Patolojik Peeling Peinden pozitif POZTF Pratik PRATK PROGRAMLAMA Psikoloji psikolojik Quantum Düşünce Rahat RAHATSIZLIIMIZ refah Reformist Romantik ruh Ruhsal sağlık Sanat seniz sevgi sıkıntı sistem Sonsuz sorumsuzluk sorun sorunlar Stres Sufizm suyun şifa şükretme tabiat tedavi Tehlikeli teori Terapi tesadüf toplum Uymasn üzüntü zaman Zarar zeka zellikleri zenginlik zerine zihinsel