Bu alemde yalnız değiliz ve gördüğümüz, görmediğimiz pek çok yaratılmış varlıkla bir arada yaşayıp gidiyoruz. Dolayısıyla Meleklerin, koruyucu varlıkların, rehberlerin, üstatların, pirlerin varlığını inkar etmiyor, hatta başımız sıkıştıkça onlar aracılığı ile yaratıcıdan yardım istiyoruz.
Buraya kadar her şey tamam…
Ama uygulamada biraz garip şeyler yapıyoruz galiba.
Mesela geçenlerde Melekler konusunda eğitime katıldığını söyleyen birisi, otoparkta yer bulamadığı zaman, otopark meleğini çağırdığını ve yer bulması için onu görevlendirdiğini söyledi. Bende o noktada film koptu zannımca. Gözümün önünde canlanan otopark görevlisi üniforması içindeki melek görüntüsü yeterince saçmayken, arkadaş devam etti:
- Müthiş bir şey bu. Her konuda melekleri kullanabiliyorsun. Çocuğum uyumadığı zaman da onu uyutmakla görevlendirdiğim meleği yardıma çağırıyorum.
- !!!
Görsel bir kadınım ben. Hemen kafamda bunun için de bir görüntü canlandı haliyle:
Kanatlarını açmış bir melek yatağa oturmuş, ufaklığı ayağında sallıyor filan… Tüm bunlar şaka mı der gibi baktım kızın yüzüne, ama vermeye devam ettiği örneklerden anlaşılan oydu ki, şaka yapar gibi bir hali yoktu.
Çocuk uyutmak, otoparkta yer bulmak eylemlerini gerçekleştirmeleri için zekasını, becerisini kullanmadan otomatiğe bağlanmış gibi Melekleri “kullanan” ve “görevlendiren” insanoğlunun durumunun vehameti karşısında “Allah Akıl Fikir versin” Meleği varsa çağırmak istiyorum, hemen.
Zaman zaman çıkış yolu göremediğinde, çaresiz kaldığında “Yetiş ya Hızır” diyen annemi hatırladım sonra. Hızır, normal şartlarda tüm işini kendi gören, başı sıkışmadıkça onu gerekli gereksiz rahatsız edip her işe koşturmayan annemi, böyle durumlarda asla geri çevirmez, mucize sayılacak çözümlerin hayatına çekilmesi için küçük, sihirli ve Tanrısal dokunuşlar için aracılık ederdi.
Annemden gelen alışkanlıkla ben de aynı şekilde önce tüm yolları dener, ondan sonra içten bir niyetle “Yetiş Ya Hızır” derdim. Ama itiraf edeyim, yine annemden geçen genler neticesi, kendisini sıklıkla “kullanıp” “görevlendirdiğim” görülüp duyulmuş şey değildir. İnanmayan, Tanrısal planda tutulan, “Alo Melek Hattı” kayıtlarına bakabilir.
Ne oldu, her dakika yardıma çağırdığınız varlıklar her işinize koştururken iyi de, hattı ne kadar meşgul ettiğinizin kayıtlarının tutulma olasılığını okuyunca mı şaşırdınız? Her şeyin kaydı tutuluyor orası kesin. Asıl tüm bu hizmetler için bir bedel ödenmesi gündeme gelirse bir gün, o fena işte. Mesela, kota aşımı uygulaması varsa üst planda, ya da aldığımız hizmet kadar manevi fatura çıkacaksa hayat sonunda, ben ve annem yırttık, sizi bilemem. :)
Tanrının bize Melekler aracılığı ile içten, saf, özgür irade yasasını delmeyen, bütün hayrına, hayat planımızla çelişmeyen, kendi yükümlülüklerimizi yerine getirdikten sonra niyet ettiğimiz veya yardım dilediğimiz konularda destek olduğunu kabul ediyorum. Ama niyetimizin, duamızın yukarıda saydığım ön koşulları sağladığından emin olmamız şartıyla.
Birkaç ay önce, Bakırköy’ün göbeğinde, tüm yolların çözümsüz kaldığı, çaresiz hissettiğim bir anda, faturamı yükseltmeyi göze alarak ben de yardım istedim Tanrı’dan.
- Tanrım, bu konuda desteklendiğimi hissetmeye ihtiyacım var, bana bir işaret gönder lütfen.
O sırada, çaresiz ve morali bozuk her insanın yapacağı gibi, başım önde yürüdüğümden, yerde ışık vurdukça mavi rengi daha da belirginleşen bir tüy gördüm. Tipik bir sol beyni gereksiz fazla mesai yapan şahsiyet olarak, tüyü yerden temkinle alırken, bir yandan da gözlerimle etrafı taradım. Hayır, çevrede hiç pet-shop yoktu. Havadan da tropik bir kuş sürüsü geçmiyordu. “Tamam Tanrım.” dedim, kuşkuya, acabaya yer yok, ikna oldum.
Kuş tüylerini çok severim ve yerde gördükçe toplarım onları. Evimin içinde de sık sık bulurum. Gerçi evde bulduklarım her daim önce yüreğimi hoplatır, çünkü evimizi paylaştığımız iki avcı kedimizden biri acaba kuş mu yakaladı düşüncesi geçer aklımdan. Ancak, onlar genelde, beyaz, gri veya siyah olurlar. Dolayısı ile, bu tüy bulma faaliyetini, mavi tüy fenomeni ile karşılaşıncaya kadar pek meleklerle ilişkilendirmemiştim açıkçası.
Takip eden hafta, bu defa başka bir konuda yine işaret beklerken buldum kendimi. Niyetimi içimden dillendirdim ve Nişantaşı’nın ortasında karlı bir havada yine güzel bir tüy buldum. Beyazdı ama. Emin olamamanın verdiği iç huzursuzluğu ile yeni bir işaret beklemeye başladım. Beyoğluna varmıştık arkadaşımla, Saint Antoint Kilisesinde dua ettik ve çıkışta bir mağazanın vitrininde rengarenk tüylerden yapılmış kamış kalemlere takıldı gözümüz. Peki dedim yazdım bunu aklımın bir köşesine ama hala emin olamadım. Tesadüf diye bir şey yoktur felsefesini benimsemiş olan ben, kendimle çelişircesine o gün inat, kuşku karışımı bir ruh hali içindeydim anlaşılan.
İlerlemeye devam ettik ve Galata Mevlevihanesi’ne girdik. Dua edip çıktığımızda tam karşımızdaki müzik mağazasında, bir gitarın üstüne monte edilmiş bembeyaz tüylerden yapılmış melek kanatlarını gördük. Arkadaşıma döndüm ve “Galiba bir kanıt daha istersem, gökten başıma bir martı atacak Tanrım ve görünüşe göre bunu hak etme yolunda emin adımlarla ilerliyorum! Vallahi ikna oldum, billahi ikna oldum ben.”
İnşallah bir gün iknasız da “olurum” Tanrım. Amin.
Teşekkürler Tanrım.
Umarım bir niyet için seni bu kadar meşgul etmemi, 43 yıllık hayatım boyunca “Alo Melek” hattını idareli kullanmam ve iyi halimi göz önünde bulundurarak hoşgörürsün ;)
Not: Mavi Tüy her daim cüzdanımda. Ona baktıkça pek çok işi kendi başımıza halledebilecek zeka ve becerinin bize bahşedilmiş olduğunu, ama çözümsüz hissettiğimizde de yalnız olmadığımızı hatırlıyorum.