Girişimcilikle ve başarılı olmakla ilgili okuyacağınız her kitap ve profesyonel tavsiyede, gideceğiniz her seminerde sıkça söylenen birşey var : başarısızlık, başarıya giden yolda kaçınılmaz bir basamaktır. Yine de bu cümle tek başına size yardımcı olmaz. Bilgi, gerçek hayata uygun olduğu ölçüde güç olarak kabul edilebilir sonuçta. Bu durumda başarısızlığı aslında olduğu şey olarak görmekte fayda var; geri bildirim.
Sonrasında da basitçe geri bildirimlerden farklı dersler çıkararak başarıya giden yolu kendiniz için bulursunuz. Ancak bu, kulağa geldiği kadar kolay değildir. Herkes günlük iş stresi, aile ve arkadaşlar gibi faktörlerle çevrelenmiştir. Birşey sonuca ulaşmadıktan sonra basit kuralları atlayarak başarısız hissetmek kolaydır, özellikle iş alanında.
Tonla zamanınızı ve paranızı yatırdığınız startup’ınız başarısız olduğunda, kendinize dair hayal kırıklığı yaşamanız gayet alışılmış ve içgüdüsel bir histir. Böyle bir yenilgiden sonra, başarılı figürlerin “başarısızlık geribildirimdir” benzeri havalı sözleri hiç umrunuzda olmaz. Bu gayet anlaşılır bir drum. Ama izin verin, size bu mantranın doğruluğunu gerçek hayattan örneklerle aktarayım.
Karşınızda, toplam değeri 90 milyar doları geçen 5 efsane girişimci figür. Her biri erken gelen başarısızlığa boyun eğmek yerine, aldıkları dersler için onlara borçlu olduklarını düşündüler ve keyfini çıkardılar. En önemlisi de, başarısızlığı kabullenmekten korkmadılar.
Nick, kimi zaman derslerine engel olan tutkulu bir sörfçü olması nedeniyle, vasat bir öğrenciydi. Ve bir milyarder olarak doğmadı. Geniş çapta başarılı olmuş giyilebilir kamera markası GoPro‘yu yaratmadan önce yaptığı iki internet girişiminde harika bir şekilde başarısız oldu.
Önce, genç bir kitleyi hedefleyen çok ucuz elektronik cihazlar satan e-ticaret sitesi EmpowerAll.com’u yarattı. Şirket hiç kar etmediği için, kısa sürede kapatıldı. Bu olay, gelecekte milyarder olacak Nick’i girişim arenasından atmaya yetmedi, aksine; daha fazla denemesine ve 1999’da online pazarlama şirketi olan FunBug’ı kurmasına neden oldu.
Site, ürün çekilişlerine katılan kullanıcılara nakit ödüller kazanma şansı veriyordu. Oyunlar üzerinden pazarlama girişimiydi. Farklı yatırımcılardan toplamda 3.9 milyon dolar yatırım almayı dahi başardı. Şirket yükselişteydi, fakat 2001’de Nick bir kez daha başarısızlığı kabullenmek zorunda kaldı. Pazarlamasını yaptığı firmalar yoluyla, üzerinden kar edebileceği sürdürülebilir bir müşteri tabanı yaratamıyordu.
4 milyon dolar kaybettiği ve ikinci kez başarısız olduğu bu girişimden yıllar sonra bu konuda Forbes’a şöyle bir açıklama yapacaktı;
“Yani kimse başarısız olmak istemez, ama en kötü şey şuydu ki, yatırımcılarımın parasını kaybetmiştim ve o insanlar fikrine tutkuyla bağlı bu gence inanmışlardı… Sonra kendinize soruyorsunuz : fikirlerim gerçekten iyi mi?”
İkinci şirketini kaybettikten sonra, Nick uzun bir sörf seyahati ile kafasını boşalttı. Döndüğünde ise, atletler tarafından kullanılabilecek bir kamera olan GoPro’nun prototipi üzerinde çalışmaya başladı.
“GoPro da uğrunda kıçımı yırttığım FunBug gibi gidecek diye çok korkuyordum. İlk yükseliş ve düşüşün bana yaptığı buydu. Tekrar başarısız olmaktan o kadar korkuyordum ki, başarılı olmaya tamamen kilitlenmiştim.”
Bu sefer, düşüş yerine, sadece yükseliş vardı. GoPro sayesinde, dünyadaki en genç milyarderlerden biri ve Amerika’da en hızlı büyüyen kamera şirketinin sahibi oldu.
Dünyanın en zengin insanı olmadan ve Xanadu 2.0‘ın (Bill Gates Evi) sahibi olmadan önce, Bill Gates başarısız bir girişimciydi.
İlk şirketi Traf-O-Data, yollardaki trafik sayarlardan ham bilgiyi alarak trafik mühendisleri için raporlar oluşturmak için kurulmuştu. Böylelikle, şirket trafiği optimize edecek ve trafik sıkışıklığını sona erdirecekti.
Şirketin ilk ürünü Traf-O-Data 8oo8, trafik kasetlerini okuyarak veri işleyebilen bir makineydi. İşlemci hizmetini önce yerel idareye satmaya çalıştıklarını, fakat ilk demonun başarısız olduğunu çünkü “çalışmadığını” hatırlıyor Gates.
Ortağı Paul Allen, deneyimi tam anlamıyla şu sözlerle anlatıyor : ” Traf-O-Data patlama yapan bir başarı olmasa da, birkaç yıl sonra Microsoft’un ilk ürününü yapmak için hazırlanmamız açısından belirleyici oldu.”
Ne mutlu ki, tam olarak bunu yaptılar. Yürümeye devam ettiler ve Microsoft dünyanın en büyük kişisel bilgisayar yazılım üreticisi oldu.
Çoğu insan mucitlerin doğuştan mucit olduğunu ve bazı özel yeteneklere sahip olduğunu düşünür. Genetik yapıları, biz sade ölümlülerden farklı olmalı. Aslında, durum bunun tam tersi. Sir James Dyson’ın şirketi bugün, ellinin üzerinde ülkede torbasız elektrik süpürgeleri satan, dünya çapında bir başarı. Ve Dyson bir milyarder. Fakat doğru formülü bulana kadar o da birçok kez başarısız olmak zorunda kaldı.
Her birini ‘başarısız girişim’ler olarak adlandırdığı tam 5127 süpürge prototipi yarattı. 1993’te pazara girene kadar tam 15 yıl ürününü mükemmelleştirmek için çalıştı. Süpürge, kendi patenti olan siklonik ayrıştırma prensibiyle çalışıyor, torbaya ihtiyacı olmamasının sebebi de bu. Bu inovasyon, elbette ciddi bir adanma sürecini içeriyor:
“Bir mucidin fikrinden vazgeçmesi sayısız kez gerçekleşmiş birşeydir. 15. prototipimi yaptığımda, 3. çocuğum doğmuştu. 2627.’de ise eşim ve ben gerçekten kuruşları sayıyorduk. 3727.’de eşim ek gelir için sanat dersleri veriyordu. Bunlar zor zamanlardı, fakat her başarısızlık beni problemi çözmeye daha da yaklaştırdı.”
Başarısızlıklar ve zorluklara rağmen, böyle umarsız bir motivasyonla Dyson nasıl milyarder olmazdı? Ve iddia ediyorum, Dyson ne iş yaparsa yapsın başarılı olurdu. Adanmanın size sağladığı budur.
Gerçek mucitler karşılaşabileceğiniz en fazla başarsız olmuş kişilerdir. Başarısız olmak, yeni birşey yaratmanın tek yoludur. Ayrıca gerçek mucitler bunları “başarısızlık” olarak görmüyorlar. Thomas Edison’un da “Ben başarısız olmadım. Sadece işe yaramayan 10000 yol buldum.” dediği gibi, Dyson şirketinin kurucusu Sir James Dyson bu prensibe kalpten katılıyor.
Yani birşey yaratmak istiyorsanız, bunun olup olmayacağını başarısız girişimlerinize nasıl baktığınız belirleyecek.
Hepimiz Steve Jobs’ı girişim gurusu ve yok satan ürünler olan iPod, iPad, iPhone ve Macbook’un arkasındaki dahi olarak tanıyoruz. O, günümüz iş dünyasının en etkileyici figürü ve her zaman teknoloji rönesansının Da Vinci’si olarak hatırlanacak.
Daha az bildiğimiz şey ise, Jobs’ın “çöp” yaratımları. İster inanın ister inanmayın, Apple böyle ürünler de üretti. Lisa’yı hatırladınız mı? Elbette hayır. Steve böyle kitlesel bir unutkanlığı yaratmak için geliştirmeye milyonlarca dolar israf etmeyi bildi. Dışardaki tüm müşterileri hipnotize etmek daha ucuza mal olurdu.
Steve Jobs’un kendi şirketinden kovulmasına neden olan fiyasko da Lisa’nın geliştirilmesiydi.
“Başarısızlık geri bildirimdir.” prensibini uygulayan Jobs, yoluna devam etti ve başka bir firma kurdu : NeXT. O şirket de, üründeki donanım problemleri yüzünden sonuna geldi. Sonuçta, bölüm Apple’a satıldı ve Steve başladığı noktaya geri döndü.
Ama şimdi, o kadar başarısızlıkla donanmış olarak, Jobs başarmak için her zamankinden daha kararlıydı. “Aynı Walt Disney, Hewlett & Packard ve Intel’i yapan insanlar gibi, bundan bir ya da iki jenerasyon sonrasına hala birşeyler sunabilen bir firma” yaratma hayali sonunda gerçekleşti.
Kendinize sorun: Jobs dursaydı ne olurdu? Dünya ne kadar farklı olurdu?
Richard Branson “başarısızlık prensibini” gerçekten paraya çevirdi. Bunu, dünyanın en çok tanınan girişimcisi olma noktasına kadar götürdü. Virgin, özellikle Richard Branson’un etkileyici kişiliği sayesinde önemli ve dünyanın en tanınmış markalarından biri.
Yine de onunla 10lu yaşlarında tanışmış olsaydınız, başarılı olacağından pek bahsetmezdiniz. Branson’ın okuma ve matematikte iyi değildi, liseyi bıraktı ve hayatı boyunca disleksik olmakla gurur duydu. Gerçekten dünya çapında bir medya ikonu ve milyarder bir yardımsever olması için ilk tercihiniz olmazdı.
Ama bu adam, her zaman 400 şirketlik bir imparatorluğun başında olmadı. 16 yaşında başlattığı ilk girişimi, ‘the Student Magazine’ (Öğrenci Dergisi) inanması güç fakat, İngiltere Polis teşkilatıyla zorluklar yaşadı. Richard, dergisinde zührevi hastalıklar için kürler yayınladığı için neredeyse hapse girecekti.
Burada da bitmiyor. Nakit akışı problemleriyle boğuşan Virgin müzik mağazaları neredeyse onu tekrar hapse gönderecekti. Zira bu sefer daha ciddi bir suçlama vardı : vergi kaçırma. Nezarette bir geceden sonra, itiraf pazarlığı ile 60.000 pound karşılığı serbest kaldı.
Hatırladığı kadarıyla bu deneyimin üzerinde büyük etkisi oldu: “Kendime, bir daha hapse girmeme neden olacak birşey yapmayacağıma ve gerçekten beni utandıracak hiçbir iş anlaşması yapmacağıma dair yemin ettim.”
Yine de tüm hayatı boyunca başarısızlık trendi devam etti : Virgin Kola (Times Meydanı’nda tanker sürdü) Virgin Votka, Virgin Vie, Virgin Brides (gelinlik giydi) , Virgin Giyim, Virgin Otomotiv, Virgin Dijital hep başarısız oldu. Ve liste daha uzun süre devam edebilir.
Kendi tanımına dayanarak, sanırım Branson için girişimcilik klubünün kralı diyebilirsiniz : “Başarısızlıktan öğrenin. Girişimciyseniz ve ilk girişiminiz başarılı olmadıysa, klübe hoşgeldiniz!”
Yani, Başarısızlık Geri Bildirimdir!
Bu kendi çabalarıyla bir yerlere gelmiş milyarderler, basitçe, herkesin ulaşımı olan bazı temel ve öz bilgileri uyguladılar. Onlar, herkesin hakkında sadece okuduğu şeyleri yaptılar. Ama bilmekle, yapmak tamamen farklı şeyler. Başarı ve başarısızlık döner merdivenlerdir ve birbirlerine çok benzerler. Bir kere adım atarsanız, eylemsizlik devam etmenizi sağlar, ve süreç başınızı döndürür. Başarısızlığa doğru inmek yerine, onu geri bildirim olarak kabul edip yolunuza devam edin. Aksi takdirde, daha da diplere inecek ve sonunda çarpacaksınız.
Peki, gelecek sefer başarısız olduğunda sen ne yapacaksın? Vaz mı geçeceksin? Yoksa bir sonraki milyarder mi olacaksın?
Kaynak