28 Kasım 2014 Cuma

Ay Çocuk (İkinci Kitap - Bölüm 5)

Evrenin ulu mimarı.

Kitabın kapağını kapatıp dua etmeye başladı,

‘ Bu kitap gölgeler ülkesine yerleşmiştir.

Seçilenden başkası içini göremez.

Eğer hava nefes ise, ateş tutkudur.

Kötülükler onu engellemesin, bu benim dileğim.

Eğer dünya hayatsa, su duygulardır.

Bu kitap sihirli güçlerle doludur.

Tanrı onu korusun, kötülüklerden sakınsın,

Ve bu sayede güç ve büyü kuvvetlensin.

Akıllı olmayan hiç kimse sayfaları göremesin,

Ve içindeki bilgi yüzyıllarca süregelsin.

Bu kitap benimdir, hiçbir korku içermez.

İçindeki bilgiler, kan, gözyaşı ve terle elde edilmiştir.

Büyü benim tutkum, ruhum benim rehberim.

Tanrıça bu kitabı kutsal ışıkla kutsadı.

Sadece onun çocukları onu doğru okuyabilir.

Sadece onlar gerçeği görebilir.

Bu benim dileğim, dileğimin olmasını sağla.

Amen.’

Gölgeler kitabı, onun kutsal kitabıydı. Tamamen ondan bir şeydi tıpkı yarattığı deste gibi. En sevdiği çiçeklerin kurutulmuş halleri, çizdiği resimler ve ona önemli görünen bilgileri yazdığı bir defter. Bir envanter. Kitaba yeni bir yazı eklediği her sefer yaptığı gibi beyaz bir mum ve tütsü yaktı. Karga’ nın sözlerini hatırladı, ‘ Atalarımızın Mavi Kitabı’ nda kayıtlı olduğu üzere, gerçek büyü, istek yoluyla zihin durumlarının değiştirilmesi sanatı ve bilimidir. Büyü, hayali gerçeğe dönüştürme sanatıdır.’

Bileğindeki siyah küçük kesenin içinden çıkardığı mantara baktı. Burnuna yaklaştırarak kokladı ve yuttu. Karga; sıklıkla, mantarların büyümek için sadece en büyülü toprağı seçtiklerini söylerdi.

Eli tekrar siyah keseye uzandı ve içinden bir önceki gece Cenobia’ nın ona verdiği baykuş tüyünü çıkarıp okşadı. Günlerden pazardı, kilisedeki ayine gitmek üzere evden çıktı.

********

Giriş ilahisi sırasında içeri giren Cenobia ile göz göze geldiler. Cenobia parlayan gözlerle ona doğru yürüdü ve hemen arka sırasındaki boş yere oturdu.

Peder Cristiano sunağı öptüğünde Morgana, arkasında oturan Tanrı çocuğun nefesini ensesinde hissetti.

Peder haç işareti yaparak, ‘ Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına.’ dedi.

Cemaatten, ‘ Amen.’ diye tek sesli bir koroyu andıran cevap yükseldiğinde Morgana’ nın kafası hala arkasında oturan ve verdiği her nefesle birlikte iç gıdıklayan bir duyguyla ürpermesine sebep olan Cenobia’ daydı.

Peder Cristiano, ‘ Mesih İsa’ nın lütfu, Tanrı’ nın sevgisi ve birlik sağlayan Kutsal Ruh’ un kudreti daima sizinle beraber olsun.’ diye seslendi.

Sürü; ‘ Ve sizin ruhunuzla.’ diye cevap verdi.

Peder, kalabalığa gülümseyerek, ‘ Tanrı sizinle olsun.’ dedi.

Kalabalık yine, ‘ Ve sizin ruhunuzla.’ diye cevap verdi.

‘ Tanrı ve efendimiz Mesih İsa sizlere barış ve kurtuluş bağışlasın.’

Morgana buz gibi gözlerle, sorgusuz sualsiz her şeyi olduğu gibi kabul gören insanlara baktı. Şu veba denen illet tüm dünyayı dolaşarak hepsini silip süpürse dünya büyük bir yükten kurtulurdu.

Kilisede toplanan kalabalık, kuru gürültüden başka bir şey değildi. Korkaktılar, korkaklığı içinde sinsi ve tehlikeliydiler. Küçücük bir provakasyonla kalplerindeki şeytani korku devreye giriyor ve yönlendirilmeye tümüyle açık hale geliyorlardı. Zamanında İsa‘ yı çarmıha germekten çekinmeyenler, yine onlar gibi oyuna gelenlerdi.Bu zorba kalabalık hakkındaki düşüncelerini ve hislerini günah olarak adlandırmıyordu.

Morgana, fikirsiz ve her yöne çekilebilen bu cahil maşalarla aynı havayı solumaya bile karşıydı ama ne çare.. Eğer kasabada huzur içinde yaşamayı amaçlıyorsa pazar günleri kiliseye gitmek boynunun borcuydu. Ayak tabanlarından yukarı doğru bedenini yalayarak yükselen öfke dalgası boğazına bir yumruk gibi oturdu.

Peder Cristiano, müminleri tövbe etmeye davet etti, ‘ Kurtuluşumuzun gizemini kutlamadan önce günahkar olduğumuzu hatırlayalım ve pişmanlık duyarak Tanrı’ dan af dileyelim.’

‘ Ah sevgili peder, insanın asıl kurtuluşunun dini yasaklara ve yaptırımlara aldırmadan kendi özgür düşüncesini rahatlıkla ifade edebilmek olduğunu gerçekten bilmiyor olabilir misin? Ben bir günahkar olduğuma inanmıyorum. Batıl inançlar karşısında sessiz kalmak, onları kabullenmiş görünmek kalbimi sızlatıyor, midemin kasılmasına neden oluyor. Sevgili peder Cristiano, eğer ben bir din adamı olsaydım beni dinlemeye gelen kalabalığa asıl bunlardan söz ederdim.’ diye düşündü.

‘ Her şeye kadir Tanrı’ ya ve size kardeşlerim, düşüncelerim ve sözlerimle, eylemlerim ve ihmallerimle çok günah işlediğimi itiraf ediyorum.’ diyen, pedere dikildi gözleri. Söylediklerinde samimi görünüyordu, belli ki sözlerine kendi de inanmıştı ama iç rahatlatmak yerine korku yayıyordu. Morgana, kalbinde bir yerlerde bir bilginin gerçek mi yoksa yalan mı olduğuna dair hassas bir radara sahip olduğuna inanırdı.

‘ Gerçekten günah işledim.’ dedi peder, ‘ Bu nedenle bakire Meryem Ana’ ya,’

Morgana, mihrabın bir metre üzerindeki altın varaklı vitray üzerine işlenmiş Meryem Ana çalışmasına baktığında Tanrıça’ nın zorla devrilerek yıkılmış kalıntıları arasından, bakire Meryem görüntüsüyle vücut buluşuna şükran duydu. O, oradaydı. Hala var ve hep var olacaktı.

‘ Meleklere, bütün Azizlere ve size, kardeşlerim, yalvarıyorum, benim için Tanrı’ mıza dua ediniz.’

Daha fazla katlanamayacaktı. Ona göre bu adamın yaptığı dilencilikten başka bir şey değildi. Sadaka dilenir gibi dua dilenmek, görevi Tanrı adına insanları aydınlatmak olan birine yakışmıyordu. Karga ona her zaman, bir büyücünün sorumlu olması gereken tek şeyin kendi vicdanı olduğunu söylerdi.

Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve Cenobia ile göz göze gelmekten kaçınarak kiliseden çıktı.

*******

Zoi en önden fırlamıştı dışarı. Kedi Mia’ yı kucaklayıp, iri taşların üzerine basarak nehrin karşısına geçti. Az ilerideki tepenin üzerinde, dev bir maymunu andıran koca kayanın yanından çağıldayarak akan kaynak suyu, ormanın içinden geçen nehirle birleşiyordu. Kaya, nehirden on metre kadar yüksekte bir yere tünemişti.Bu uzun zamandır aklını çelen bir düşünceydi. Koca kayanın üzerinde, bir gün batımı seyretmekti niyeti. Karga tüyüyle tutturduğu saçlarını açtı ve elleriyle havalandırdı. Saçını tekrar toplayıp kıvırarak, yaptığı topuzun tepesinden tüyü geçirdi. Güneş, şifalı ellerini son ana kadar ondan çekmemeye karar vermişti sanki. Elinin tersiyle ensesinde toplanan ter damlalarını sildi. Önde Zoi, yanı başında kedi, sağlam adımlarla tepeye doğru kıvrılarak çıkan patika yolu tırmanmaya başladılar. Yaklaştıkça daha dikkatle baktı. Şekli bir tuhaftı. Elini çenesine dayayarak çömelmiş büyük bir maymunu andırıyordu. 

Tepeye vardıklarında, kayaya doğru usulca yaklaştı ve yumuşak bir dokunuşla maymun görünümündeki taşın başını sevdi.

Kaya hiç ses etmedi.

Yerleşiverdi üzerine sanki kayar gibi.... Kaya bir şey demedi.

Gün batımıydı. Gökyüzü pembeye boyanmıştı. Ortalıkta yolunu şaşırmış bir kara kanatlı bataklık kırlangıcının dışında kimsecikler yoktu. Kuş, ‘ Kik, kik,’ diye öttü, bir süre cevap bekledikten sonra bu kez, ‘ Kit, kik.’ diye seslendi.

Morgana, gözlerini kapayıp, sırtını dikleştirdi ve derin bir nefes alarak bekledi.

Güneş onun tüm hücrelerine dokunsun istedi.

Kor ateşle arınmaktı dileği.

Arkasındaki çalılıklardan gelen yabancı sesle kulakları dikilen Zoi hırladı. Kedi Mia, sırtını kamburlaştırarak tısladı. Sakince nefesini bırakıp arkasını döndüğünde sık çalıların arasından çıkan Cenobia ve Chica’ yı gördü.

Cenobia’ nın yüzü geniş bir gülümsemeyle aydınlandı. Morgana onun çekici ağzının içinde sıralanan porselen beyazlığındaki güzel dişlerin büyüsüne kapılırken; Cenobia, ‘ Şansa bak Chica! Onu gökte ararken yerde bulduk!’ dedi.

Zoi kuyruk sallayarak Chica’ nın yanına gitti. Chica, dört ayak üstünde dimdik ve ciddi bir ifadeyle, çevresinde heyecanla kuyruk sallayarak dönen Zoi’ yi seyretti. Ara sıra sallanan , yukarı doğru tatlı bir daire biçiminde kıvrılmış kuyruğu, oyun oynamaya başlayıp başlamama konusunda kararsız olduğunu belli ediyordu. Derken kararını vererek patilerini çıtır çıtır yere vurdu. Ani bir hareketle poposunu havada bırakarak ön bacaklarıyla yere eğildi. Zoi, bir an durdu.. ve sonra aniden hareketlenerek deliler gibi koşmaya başladı. Chica havlayarak onun peşi sıra gitti. İki köpek daireler çizerek koşma oyununa koyulduğunda, kedi Mia, yavaşça Morgana’ nın kucağından atlayarak kayanın tepesinden yere indi. Ava çıkmaya karar vermişti. Çalıların arasında nabzı heyecanla çarpan hızlı bir şey olduğundan emindi çünkü burnunun iki yanındaki tüyler onu gıdıklayacak kadar hızlı titreşiyordu. Pusuya yatan bir yılan kadar sessiz adımlarla çalılara yöneldi.

Gri saçlarını bir karga tüyü yardımıyla topuz yapmıştı. Rastgele tutturulmuş tüy, gün batımının altında kadının saçlarının arasından seçiliyordu.

Üzerinde kocaman cepli, turkuaz renginde askılı bir elbise vardı. Omuzlarına renkli şalını atmıştı. Cenobia onun yumuşak tenin kokusunu tadabilmek için havayı kokladı.

Yaseminlerden yayılan esans ortalığı sarmıştı.

Morgana, ‘ Neden içini çektin?’ diye sordu.

‘ İç çekmedim. Havayı kokladım.‘

Adamın sesindeki alaycı ton Morgana’ nın hoşuna gitti. Yükses sesle güldü.

‘ Ne diye güldün şimdi?’ diyen Cenobia, onun ne kadar güzel kahkaha attığını düşünmeden edemedi.

Kayanın kafasındaydı Morgana’ nın avuç içleri.. Sıcacıktı maymunun tepesi..

Günün son ışıkları çekilirken, güneş ufukta kalmak için direniyor gibiydi. Turuncu, kırmızı, sarı, pembe... tam o an hepsi gökyüzündeydi.

Morgana, camdan birer gri bilyeyi andıran parlak gözlerle ona baktığında, Cenobia kadının  onun içini görmek için yanıp tutuştuğunu hissetti. 

‘ Bu büyüleyici....’

Cenobia kadının çekimine biraz daha kapıldı, ‘ Ne o büyüleyici olan?’

Morgana, ciddi bir ifadeyle, ‘ Gün batımı.’ dedi. Dönüp ufukta yok olan güneşe bakarak manzarayı adeta içti, ‘ Buraya gün batımını izlemeye geldim.’

‘ Ah,’ dedi Cenobia, ‘ Sizi misafir etmekten keyif duyarım.’

Morgana, eşi görülmedik derecede kendinden emin tavırlara sahip tuhaf adamı süzdü. Cenobia eğilerek reverans yaptı, ‘ Senora şu an benim arazimin sınırları içindesiniz. Üzerinde oturduğunuz kaya ise evimin çatısı.’

Morgana neredeyse bir göz kırpımlık süre içinde kayanın üzerinden sıçrayarak yere atladı. Maymun kayanın ön yüzü, aşağıda boylu boyunca akan nehirle birleşen çağlayanı ve orman yolunun kendi arazisine doğru giden geniş bir bölümünü görüyordu. Hatta dikkatli baktığında, buradan evini bile seçebilirdi. Kayanın arkasındaki geniş toprak açıklığın bitiminde, bodur çalılar ve ormanın devamı vardı.

Cenobia ona doğru yürürken Morgana’ nın yüreği ışığa çekilen bir pervanenin kanat çırpışlarıyla eş zamanlı atıyordu. Ne yapacağını bilemeyerek kafasındaki tüye uzanıp saçlarını çözdü. Gri dalgalar omuzlarına doğru serbest kaldığında tüyü Cenobia’ ya doğru uzatıp, ‘ Bu senin.’ dedi.

Cenobia tüyü almak için avucuna dokunduğunda, kadının elinin içinden onun parmak uçlarına doğru akan yoğun bir ısı hissetti. İnsanların ne işitmek istediğini gayet iyi bilen biriydi. Her ne kadar bunu büyücülüğe bağlasa da bu onun çoğu insandan zeki olmasından kaynaklanıyordu, nihai büyü de buydu zaten.

Tüyü aldı ve Morgana’ ya elini uzattı, ‘ Size evimi gezdirmeyi çok isterim.’

Göz bebeklerinden sakin bir gücün parıltısı yayılıyordu.

Nazikçe Morgana’ yı kayanın arkasına doğru çekti. Taşın ardında geniş bir oyuk vardı. Eğilerek içeri girdiklerinde Morgana gözlerine inanamadı. Harika bir evdi burası. Kimsenin bilmediği ve görmediği kurtarılmış bir bölge. Kuytu, her ihtiyaca cevap veren küçük bir mağarayı ve maymun kayanın yanından fışkırarak yeryüzüyle buluşan bir kaynak suyunu içinde barındıran harika bir arazi. Morgana, büyülenmiş gözlerle genişçe bir odayı andıran ine göz gezdirdi. İçinde mumlar, postlar, bir balta, tüfek, birkaç çeşit bıçak, biraz kitap, bir galon şarap, kurutulmuş etler ve kemiklerle dolu alçak tavanlı ve toprak döşemeli oda, kaosu düzene tercih etmesine sebep olabilecek kadar cezbediciydi.

‘ Az zamanda, çok iş.’ dedi Cenobia, ‘ Tam yirmi gün önce geldim.’

‘ Burayı yirmi günde mi bu hale dönüştürdün?’ dedi Morgana, bir an doğru ifadeyi bulamamanın verdiği sıkıntıyla kaşlarını çattı.

‘ Ben bir istisnayım senora.’

Dışarı çıktıklarında güneş batmıştı. Masmavi fonun üzerine işlenmiş ince bir gümüş tanesini andıran akşam yıldızı, ufukta bir rozet gibi ışıldıyordu. Kedi Mia, ağzındaki küçük kemirgenle birlikte çalıların arasından, toprak açıklığa doğru sıyrıldı.

Cenobia, kayanın tepesine çıkarak elini Morgana’ya uzattı. Morgana kendi kendine tırmanmayı tercih etti. Yapabiliyordu tamam, bir erkeğe ihtiyacı yoktu.

Onlar kayanın üzerinde otururken Ay yükseldi göğe.. Merakla bekliyordu sanki, ardından ne gelecek diye.

Morgana, ‘ Ne düşünüyorsun?’ diye sordu.

Cenobia, yükselen Ay‘ la aynı hizada parıldayan akşam yıldızı gibi ışıldayan gözlerle kadına baktı, ‘ Bugün kiliseden neden öyle ani bir şekilde ayrıldığını..’

Morgana, bir an konuşmaya nereden başlayacağını bilemedi, adamın kafasını kendi dünya görüşüyle bulandırmak şu an tercihleri arasında değildi. İstediği tek şey, onunla birlikte nefes alıp vermekti. Bu yüzden cevap vermedi. Buğulu gözlerle gökyüzünde yükselen aya baktı ve içinden yine teşekkür etti.. Bu gece de burada, bu gökte onun gözleriyle buluştuğu için.

‘ Ben..’ dedi, ‘ Onlara benziyor olabilirim.. ama onlardan değilim.’ Sözler ağzından döküldüğünde buna çoktan pişman olmuştu ama Cenobia başını sallayarak onayladı,

‘ Sen de bir istisnasın.’

‘ İstisnalar kaideyi bozmaz.’

‘ Bana göre tek bir istisna bile... tüm kaideleri bozar.’

Bu doğruydu. Cenobia’ nın dediği şey Morgana’ nın vücudundaki tüm hücrelerin sanki bir kaydıraktan kayıyormuş hissiyle titreşmesine neden oldu.

Bir anlık sessizlikten sonra Cenobia, ‘ Bence hepimiz biriz. Birer istisna.  Tek bir yaratıcının pek çok farklı yüzü olduğumuzdan habersiz halde uyku duvarının ötesindeki ince sınırda yol alan uyur gezerler ordusu......’ diye fısıldadı. Morgana onu dudaklarından öpmek istiyordu.

Cenobia, pederin sözünü ettiği günah denen şeylerden birinin, mor üzüm tanelerini andıran bu tatlı dudaklar olduğunu düşündüğünde, karşısındaki güzel yüzü ellerinin arasına alarak yasak meyvenin tadına bakmak istedi. Şu an, sabah yıldızının doğumuna kadar bu kadını öpme arzusuna kapılmayı bir günahkar olmaya eş tutan kilisenin yargısını bile mutlulukla kabul edebilecek haldeydi.

Morgana, arada iki karış mesafe bırakarak yanına uzandı.Ellerini ensesinde kavuşturmuştu. Cenobia şimdilik bu kadarına razıydı. Ay’ ı seyreden güzel sureti öpmemek için kendini zor tuttu. Söyleyeceği herhangi bir şeyin, boylu boyunca kayaya uzanmış, yıldızları seyreden bu kadına bahşedilen güçle kıyaslandığında bir değeri yoktu.

Yeryüzünün, gökyüzünün yaratılmış ve yaradılış döngüsü devam eden Evrenin Ulu Mimarı adına! Bu adam gerçekten büyülüydü.. Etrafından yayılan ışık maviydi.. Mavi renk ruh demekti.

Tanrı çocuk Dionysos, az sonra ine girip, kurutulmuş et, ekmek ve şarap getirdi.

Morgana, Cenobia’ nın uzattığı şarabı aldı ve onun kadehine dokundurdu. Bir yudum aldıktan sonra yavaşça yutkundu. Alt dudağını ıslatmış olan şarabı hafifçe yalayarak gülümsedi.

Günaha davet. Bu kadın sakin bir kedi gibiydi, onu öpmek fikri Cenobia’ yı delirtebilirdi. Gri olmasına rağmen birer lal taşı gibi parlıyordu gözleri.

Ay ışının altında öylesine porselen bir bebek gibi görünüyordu ki, Cenobia’ nın onun birkaç gün önce bir adamı büyü gücüyle taşa dönüşümünü sağlayan, bir de üstüne temiz bir dirsek ve sağlam bir tekmeyle arazisinden postalayan kadınla aynı kişi olup olmadığına dair şüpheye düşmesi an meselesiydi.

Bu onun küçük sırrıydı. Morgana bundan söz etmediği sürece açığa vurmayacaktı bu sırrı.

Cenobia’ nın ışık kalkanının tonları sarıya dönüştüğünde Morgana onun bir şeyler düşünüyor olduğunu anladı. Kalkandaki derin mavi huzmeli rengin üzerine baskın bir parlak sarı çökmüştü. Parlak bir sarının, parlak düşüncelere işaret ediyor oluşunun verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldı..

Cenobia, onun cadı avı ve kiliseye karşı çıkanların yakılması hakkında ne düşündüğünü merak etti. Bunu sorduğunda, Morgana, ‘ Bu büyük bir vicdansızlık.’ dedi, ‘ Ayrıca doğadan ne kadar çok korktuklarının en sağlam kanıtı.’

‘ Neden böyle düşünüyorsun?’

‘ Çünkü şifalı bitkilerle mucizeler yaratan kadınları bile yakıyorlar.’

‘ Bunun sebebini biliyor musun?’

‘ Tanrıça’ nın nefesinden beslenen bir dünya anlayışından, yargılayıcı Tanrı dünyasına doğru dönüşüyoruz da ondan.’

‘ Bu kötü bir şey mi sence?’

Morgana gülerek, ‘ Çok fazla soru soruyorsun.’ dedi.

Cenobia, boşalan kadehlere birer kadeh şarap daha koydu. ‘ Her ne kadar üzerimize serilmiş bir karanlık gibi görünüyor olsa da, bana göre gelişiyoruz.’

Morgana, adamın parlak sarı ışığının, duru beyaz bir renge dönüşmesini hayranlıkla seyretti. Bu denge demekti, son derece sağlıklı bir renkti. Adam haklıydı. Bardağa dolu tarafından bakıyordu. Cenobia doğru söylüyordu. ‘ Gerçek denge her zaman tezatların varlığıyla sağlanır,’ diyen Karga’ nın sözlerini hatırladı, ‘ Çoğu kişinin sandığı gibi birleşmeleriyle değil.’

Chica ile Zoi koşturarak yanlarına geldiler. Yorulmuş oldukları her hallerinden belli olan iki köpek kuyruk sallayarak kayanın yanında ağır ağır turladılar. Kedi Mia, mutlu mutlu yalanmakla meşguldü. Mideye indirdiği kemirgenden geriye yalnızca kürkü kalmıştı.

Morgana,  Chica’ nın kalın tüylerle kaplı ensesini okşayarak sordu, ‘Chica ile Zoi nasıl oldu da kavgaya girişti?’

‘ Kasabaya indiğim ilk geceydi. Buraya arazimi satmak için gelmiştim. Arsaya ertesi sabah çıkmaya karar verip gece kalacak bir yer bulma umuduyla meyhane demeye bin şahit isteyen barakaya girdim. İçeride parayla köpek dövüşü yapılıyordu. Senin Zoi, zavallı siyah bir köpeği haşat edip yendi. Kulağıma çalındığına göre son sekiz haftanın galibiymiş.’

Morgana inanmaz gözlerle az önceki koşturmanın verdiği mayhoşlukla yere serilip uyuklamaya başlayan Zoi’ ye baktı.

‘ Her şey çok ani gelişti. Chica’ yı gören sarhoşlardan biri, Zoi’ yi kışkırtmasaydı birbirlerine girmeyeceklerdi. Sanırım bu Zoi’ nin senden önceki sahibiydi.’

Morgana, ‘ Pislik herif.’ diye lanet okudu. Kendini dünyanın hakimi görerek ondan farklı olan diğer canlıları böyle insanlık dışı eğlencelerde kullananlara karşı dinmez bir öfke taşıyordu.

‘ Senin Zoi, cennemden çıkmış kara bir zebani gibi gözü dönmüş halde Chica’ nın üzerine atlayınca engel olamadım. Tekrar bahis dönmeye başladığında, kalabalığın gürültüsü benim kavgayı engelleme çabamı yuttu.

‘ Zoi, çenesi çok güçlü bir köpek olabilir ama Chica, rakibinin açık noktasını bulacak kadar zeki biridir.’

‘ Sonra ne oldu?’

‘ Tahminim doğru çıktı. Yere fırlayan bir kese para Zoi’ nin bir anlığına dikkatinin dağılıp çenesinin gevşemesine neden oldu. Chica can acısıyla arka arkaya kuvvetli vuruşlarla dişlerini geçirip onun ayağını kırdı ve galip oldu. Zoi’ nin sahibi, köpeğini orada bırakıp tüydü. Chica’ da büyük bir hasar olmadığına kanaat getirdikten sonra, paraları da toplayarak oradan uzaklaştım.

Giderken, sonradan adının Gregorio olduğunu öğrendiğim uyanığın bana seslendiğini duydum.’

Gregorio ismini söylemesiyle Morgana pür dikkat kesildi, ‘ Chica’ yı kendisine satıp satmayacağımı sordu. Muhtemelen dövüşlerde kullanıp para vurmak için.’

‘ Sezgilerimde asla yanılmam,’ dedi Morgana, ‘ Keşke onu daha fazla korkutsaymışım.’

‘ Yüce Tanrım!’ diye düşündü Cenobia, ‘ Daha ne kadar korkutabilirdin ki?’ ; bunun yerine, ‘ Gregorio’ yu tanıyor musun?’ diye sordu.

‘ Yan komşum. Tahammül edilmez arkadaşı Leopoldo ile benim yan arazimdeki evde oturuyor. Zoi’ yi bana onlar getirdi. Köpeğin dişi olduğunu anlayınca onu beslemeye değer bulmayacak kadar kaba biri. Cesur ama ne yazık ki bağnaz bir aptal.’

Morgana ayağa kalktı ve eğilerek kayayı okşadı. ‘ Artık gitmeliyim. ’ 

‘ Galonun dibini görmeyecek miyiz?’

Morgana tatlı akşam esintisini andıran bir kahkaha attığında, Cenobia onun güzel kahkahasını her an duymayı arzuladı. 

 Morgana, ayaklanması için Zoi’ ye ince bir ıslık çaldı.

Cenobia, ‘ Seni eve bırakabilirim.’

‘ Kendim gidebilirim.’

Cenobia eğilerek selam verdi, ‘ Ne zaman isterseniz Dionysos’ un şarabından içip, yeni yaratıcı fikirler, ani gelen ilham dolu aydınlanmalar adına sohbet etmek için hizmetinizdeyim senora.’

Gözlerinin içi parlıyordu.

Morgana onun ışık kalkanına nüfus eden kırmızı rengi gördüğünde, bunun iki anlamı olduğunu düşündü. Öfke, ya da tutku. İkinci seçenek akla daha yakın olduğu için ve biraz da bastırmaya çalıştığı heyecanla baş edemeyeceğini anladığı için hareketlenme ihtiyacı hissetti.

‘ İyi geceler..’

‘ Seni bir daha ne zaman göreceğim?’

Morgana, ‘ Tekrar karşılaştığımızda.’ diyerek avucuna kondurduğu ufak buseyi Cenobia’ ya üfledi.

Adam, Zoi’ yi takip eden kedi Mia’ nın peşi sıra tepeden aşağı yürüyen kadının ardından bakarken onun doğallığına ve çekim alanına kapılmamanın imkansızlığına hayret etti. O Athena’ nın vücut bulmuş haliydi. Omuzunda bir baykuşu eksikti. Cenobia’ nın aklına tekrar onu ilk gördüğü an geldi. Tanrıça bu kadına güçlerinden vermişti. Evrenin ve yaratılan tüm evrenlerin Ulu Mimarı adına!

Cenobia, onu şimdiden özlemişti.

BÖLÜM SONU.


kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler

acı affetme Affetmek aile akıl Alglamada Anlatm Aramak ARINMA Aroma Astroloji Astrolojik Aynalar Bahar başkaları Bayram beden Beden dili Bedensiz BEREKET beyin Beyinde Beyni Beynin Beyniniz bilgi bilim bilimsel bilinci Bilincine bilinçaltı Bilmek birey Bitkisel bolluk BOLUK Burak cümle çekim dalga damla Davet Deerlerimizin degerli Deniz Depresyonun DERSLER Detoks Dikkat Dilek Disgrafi Disleksi düşünce Egoist egzersiz EGZERSZ ekmek eleştiri. öfke emsimizi enerji Enerjilerinin Epifiz Eruhunuzu evlilik evren fayda FAYDALANMAK FAYDALARI Felsefe fizik fiziksel Fregoli frekans garip GCJoseph Gcyle geçmiş Gelecek geliim gerçek GERDE gerilim Gidecek Gizemli gizli güven güzel harika Hasta hastalık Hastalklar Hayal Hayallerinizin hayat Hayata HAYIRLI Hikaye Hiperaktivite Hipnozu hissederim Holografik Hologram Hoşgörü hoşgörüsüzlük huzur huzurlu Illuminati ilâc ileti İletişim inanç insan insanlar Kabala Kadim kaos Karanlk kavga kelime Kelimeler Klasik korku Korkular KORUMA Korunma Kristaller kuantum Kuantum Fiziği kurallar Kyamet liste LKLERMZ madde Makbul MEKTUP Melek Merak Mevlana Mevlanann Mezar Mftolunun Moloküler mucize Mucizeleri MUTSUZ NAMASTE Nazar Nefret neşe Niyet ODAKLANMA Okuma Okyanus olacaksn olumlama olumlamas olumlu olumsuz para paralel Paranormal Patolojik Peeling Peinden pozitif POZTF Pratik PRATK PROGRAMLAMA Psikoloji psikolojik Quantum Düşünce Rahat RAHATSIZLIIMIZ refah Reformist Romantik ruh Ruhsal sağlık Sanat seniz sevgi sıkıntı sistem Sonsuz sorumsuzluk sorun sorunlar Stres Sufizm suyun şifa şükretme tabiat tedavi Tehlikeli teori Terapi tesadüf toplum Uymasn üzüntü zaman Zarar zeka zellikleri zenginlik zerine zihinsel