28 Eylül 2012 Cuma

21 Aralık 2012: Gerçekten de Maya Takviminin Sonu mu?

21 Aralık 2012 pek çok insan tarafından merakla beklenen bir tarih. O gün kimine göre kıyamet kopacak, kimine göre tüm insanlık aydınlanacak ve Altın Çağa gireceğiz, kimine göre ise hiçbirşey olmayacak. Siz nasıl düşünüyorsunuz bilmiyorum ama eğer ilk iki görüşten birine katılıyorsanız Maya takvimini mutlaka duymuşsunuzdur. Tüm bu iddialar Maya takvimin sonunun 21 Aralık 2012’de gelecek olmasına dayanıyor. Ancak sizi hayal kırıklığına uğratmak zorundayım, çünkü bu ifade yanlış.

Herşeyden önce tek bir tane “Maya takvimi” yok. Takvim denince aklımıza çok basit bir kavram geliyor öyle değil mi? Üç birimden oluşan, gün, ay ve yıl sayılarını bildiren bir sistem. Herşey bunun etrafında dönüyor hayatımızda; ödemeler, kredi vadeleri, doğum günleri vs.. vs... Tamam kullandığımız takvim dışında bir Çin takvimi var, Hicri takvim var, Musevi takvimi var vs. Ancak onlar da kendi içlerinde basitler: Çinlilerin tek bir takvimi var ve o da gün, ay ve yıldan oluşuyor. Musevilerinki de öyle. Ancak Maya takvimini anlamak istiyorsanız tüm bu takvim algılarından farklı bir bakış açısı edinmelisiniz. Bilindiği kadarıyla Mayaların kullanmış oldukları 17 takvim sistemi vardır. Bunlardan yaygın kullanılanları arasında Haab, Tzolkin ve Uzun Sayım sıralanabilir. Maya anıtlarına veya kitabelerinde bir tarihi belirtirken birden fazla takvim sisteminde o tarihin hangi güne denk geldiğini gösterdiklerini görebilirsiniz. Bu da bizim alışmış olduğumuz 3 birimli (gün, ay ve yıl) tarihlerden çok daha kompleks, 7 veya 8 birimli tarih bildirimleri ile karşılaşırsınız. Şimdi bu karışık sistemlere çok fazla girmeyeceğim. (Daha fazla bilgilenmek isterseniz burayı tıklayabilirsiniz.)

Şu meşhur 21 Aralık 2012 konusuna da uzun uzun girmeyi düşünmüyorum. Uzun Sayımın sonu olarak bildirilen bu tarih konusunda da çelişkiler mevcut. Maya şamanları arasında bile görüş ayrılıkları var. Kimi bu tarihi savunuyor, kimi kesin bilmiyoruz diyor, kimi ise hem öyle hem böyle diyor. Yani iş biraz arapsaçı. Ancak kesin olan bir şey var ki o da Uzun Sayım bittiğinde yeni bir Uzun Sayım başlayacak. Mayaların deyimiyle Dördüncü Güneş batacak ve bir süre karanlıktan sonra Beşinci Güneş doğacak. Bu konu kendi başına bir makale yazmaya yetecek kadar tartışma içeriyor.

Benim odaklanmak istediğim asıl konu, Maya takvimini (veya takvimlerini) nasıl algıladığımız konusu. Biz genelde evreni ve doğayı erkeksi bir bakış açısıyla algılıyoruz. Batı medeniyeti ağırlıklı, sol beyin merkezli ve maskülen bir algı bu. Halbuki doğa pek çok kültürde Toprak Ana olarak tanımlanır. Yani bizim erkeksi ve lineer algımızla tam ve doğru algılanamaz. Zaman lineer değil döngüseldir, doğanın döngüleri ile zamanın döngüleri arasında bir ahenk vardır. Maya takviminin 21 Aralık 2012’de biteceğini duyduğumuz zaman, lineer algımız gereği bir “son” üzerine odaklanıyoruz. Kaçımız soruyor nedir doğası bu işin diye? 21 Aralık 2012, 5125 yıllık bir döngünün sonudur ve bu döngünün ardından bir başka döngü başlayacaktır. Elbette bu yeni büyük döngü içinde bulunduğumuz döngüden bambaşka bir bilinç getirebilir insanlık bilincine. Bu başka bir tartışma konusu. Ancak genel algı itibari ile takvimin sonunun, herşeyin sonu, ölüm ve felaket olarak görüldüğü ortadadır. Erkeksi dediğim algı budur. Dişi algı ise herşeyin döngüsel olduğunu bilir ve yeni döngünün başlamasını bekler. İki döngü arasındaki boşluğu bir arınma süreci olarak kullanır. Mayaların kehanetleri de tam olarak bunu söyler. Beşinci Güneş doğmadan önce büyük bir arınma olacaktır.

260 günlük bir döngüye sahip olan ve kendi içinde 20 günlük ve 13 günlük döngülerden oluşan Tzolkin (“Zolkin” okunur) takvimi ise bu dişi algıyla, daha doğrusu sezgisel ve sağ beyin algısıyla ortaya çıkarılmış ruhsal bir takvimdir. Tzolkin bize 21 Aralık 2012’nin son olmadığını gösteren başka bir kanıttır. 2500 yıldır kuşaktan kuşağa aktarılan ve bir gün aksatılmadan yaşatılarak takip edilmiş bir takvimdir. Hiç bir Maya şamanı ve Carl Johan Calleman hariç hiçbir modern Maya uzmanı Tzokin’in sonlanacağını söylememiştir. Tzolkin yaratılış döngülerini, evrim döngülerini sembolize eder. Yaşamsal döngülerin sona ermesi için hiçbir neden yoktur. Dolayısıyla Tzolkin’in sona ermesi için hiçbir neden yoktur. Doğanın mikro yaşam ölüm döngüleri ile ahenkli olarak dönmeye devam edecektir Tzolkin takviminin çarkları. Yaşamı kutlamaya ve kutsamaya yapılan bir çağrıdır Tzolkin. Her günü onurlandıran, hayatı anda yaşamaya çağıran, sonsuz şimdiye odaklı bir takvimdir. Sol beyin zihnimizle her gün geçmiş veya geleceğe odaklanan bizler için aslında bir şifa ve aydınlanma aracıdır. Ve bugün 260 günlük Tzolkin döngüsünün ilk günüdür. 1 Imix, yani 1 Timsah. Bugün hayatınızda tertemiz bir sayfa açabilirsiniz. Yeni başlangıçlar, doğum ve inisiasyon burcu Timsah, başlatıcı ton 1 ile biraradadır. O yüzden bugün önümüzdeki 260 günlük dönem boyunca büyüyecek, serpilecek tohumlar atın toprağa. Niyetlerinizle, eylemlerinizle ve yapacağınız başlangıçlarla bugün yeni bir hayata başlayabilirsiniz.

Bugün aynı zamanda on üç günlük Trekana isimli Maya haftasının da ilk günüdür. 15 - 27 Temmuz 2012 arasındaki bu süreci Imix yani Timsah burcu yönetecektir. Bu on üç gün boyunca Timsah’ın canlı ve yaşam dolu varlığı bilinciniz tarafından süzülürken çok fazla iş bitirmeye çalışmayın. Aslında Mayalar bugünde çok fazla çalışmamaya özen gösterirler çünkü Timsah onlar için gerçekliğin derin, vizyoner yönünü yansıtan zorlayıcı bir burçtur. Bu, Carl Jung’un kolektif bilinçaltı kavramıyla açıklanır. Önümüzdeki zamanı kişisel ve profesyonel yolculuğunuzun yeni safhasını planlamak, vizyonlarınızı, hayallerinizi ve hedeflerinizi yenilemek ve zamanı geldiğinde ilk adımı atmaya hazırlanmak için kullanın.

Peki bu Tzolkin döngüsü ne zaman sona erecek? 13 Işık günüyle yani 31 Mart 2013’de sonlanacak ve 1 Nisan 2013 yeni bir döngünün başlangıcı olacak. Yani gördüğünüz üzere 21 Aralık 2012’den sonra Tzolkin takvimi işlemeye devam edecek.

Bu arada bilinen bir kültürel gerçek, sadece bazı Maya topluluklarının 1 Timsah gününü “yılbaşı” olarak seçtikleridir. Aslında Tzolkin bilgisine en çok sahip çıkan Kiçe Maya dahil olmak üzere Maya toplumlarının çoğu 8 B’atz (Chuen – Maymun) gününü kutlarlar. Bir sonraki 8 Maymun 12 Aralık 2012 tarihine denk gelmektedir. Bu tarihte Guatemala’da 8,000’den fazla ateş seremonisi yapılacaktır. Ancak yine de ertesi gün yani 9 Köpek ile beraber döngü devam edecektir, bir sonraki 8 Maymun olan 29 Ağustos 2013’e kadar. Ve o gün tekrar kutlamalar, ve yine döngünün devamı.

Uzun sözün kısası Maya kültüründe her hangi bir sondan bahsetmek imkânsız çünkü Mayalar takvimlerini bu şekilde kullanmıyorlar. Trekanalar sona ermeyen bir zaman koreografisi yaratarak birbirlerini tekrar ederler. Kutlamalar kutsal, döngüsel ve zamansız olanı onurlandırmak içindir. Sayıların ve burçların elbette bir anlamı vardır ve başlangıçlarla bitişlerden daha önemli olan asıl bu anlamlardır.

Bütün bunların ötesinde Tzolkin bireysel ruhsal rehberlik için kullanılmaktadır. 20 günlük döngünün her gün bir burçtur ve sizde doğmuş olduğunuz burca göre belli bir ruhsal imza taşırsınız üzerinizde. Bu kadar basit değil herşey tabi. 13 tondan hangisinde doğduğunuz ve yaşam ağacınızın 4 yönünüzdeki burçlar ile bütünsel bir resim sunmaktadır size Maya burçları. Tzolkin’in Mayalar tarafından pratik bir kullanımıda da her kişinin kendi özel günleri takip etmesidir. Bu özel günler, arınma, şifa, ilişkiler, iş hayatı ve ruhsal rehberlik konularında önemli günlerin farkına varmamızı sağlıyor.

Yeni Maya yılınınızın kutlu olması dileklerimle.

(Maya burcu yorumlarınızı okumak ve önemli günlerinizi öğrenmek websitem http://www.mayaburcum.com 'a beklerim.)


kaynak

Devamını Oku »

27 Eylül 2012 Perşembe

Ruh uyuşması!

Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... 


Can Dündar


kaynak

Devamını Oku »

25 Eylül 2012 Salı

Umudum var..


Umudum var
Göreceksiniz...
Bir gün yaptıklarınız gerçekten işe yaramış,
Dilediğiniz her şey gerçekleşmiş.
Dönüp bakacaksınız geriye ve güleceksiniz başınızdan geçenlere...
ve kendinize "bunların hepsini nasıl atlattım?" diye soracaksınız.
Sadece,umudunuzu asla kaybetmeyin!
Sadece,hayal kurmaktan vazgeçmeyin!
ve asla eksik etmeyin yaşamınızdan sevgiyi!

kaynak

Devamını Oku »

23 Eylül 2012 Pazar

Sadece bir Kurşun kalemle KIŞ resmi yapabilir miydiniz?

Artık ışık saçan bir sağlık ve enerji ile doluyum... Kalbimin her vuruşu ile içimden sevinç akıyor! Kendimi seviyorum..! Kendimi çok seviyorum..!


Kış resmi


BEN MUTLU BİR İNSANIM!¦ Kendimi, yaşamı, herkesi, her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum, içimdeki sevgiyi keşfetmek ve onu herkese ve her şeye yansıtabilmek için Yaradan'ım seninle bağımı koparmama izin verme ve bana yardım et. Verdiğin her şeye şükürler olsun. Yaradan'ım her şey senin elinde, huzurunda, sevginde.¦ Her şey olması gerektiği gibi

Zihnim sürekli olumluya ayarlı.¦ Parlak, neşeli, heyecanlı ve iyilik dolu, olumlu düşünce ve fikirlerle dolu. Zihnimi iyi, sağlıklı, olumlu yapıcı ve üretken düsüncelerle meşgul tutarım... Benim endise için ayıracak vaktim yok..!

kaynak

Devamını Oku »

21 Eylül 2012 Cuma

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun Nedenleri

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun kesin nedenlerini saptamak henüz pek çok araştırmaya rağmen mümkün değildir. Bozukluğun belki tek bir nedeni bulunmamaktadır, ancak bireylerde bozukluğun ortaya çıkmasına neden olan ya da bozukluğa yatkınlık göstermesine neden olacak etkenler saptanabilir.

Genetik Etkenler:

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile ilgili yapılan pek çok araştırma Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu olan çocukların ailelerinde psikopatoloji oranının yüksek olduğunu göstermektedir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu olan çocukta davranım bozukluğu da mevcutsa yetişkin akrabalarında alkolizm, antisosyal kişilik bozukluğu ve histeri riski normal popülasyona göre yüksektir.

Beyinde Yapısal Değişiklikler:

Uzun yıllar süresince Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun beyin hasarından, beyindeki gelişim kusurundan ileri geldiği düşünülmüştür. Daha sonra beyinde ciddi hasar olmayan, görüntüleme incelemeleri normal olanlarda da Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu olabileceğini göstermiştir. DEHB’ li kişilerle normal kişilerin beyin bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MRI) incelemeleri karşılaştırıldığında bazı farklılıkların olduğu görülmektedir. DEHB’lilerle yapılan beyin görüntüleme çalışmaları DEHB’in nedenlerinden biri olarak prefrontal-striatal-talamo-kortikal döngünün rolü üzerinde görüş birliğine varma sürecindedir.

Nörokimyasal Etkenler:

Bir çok nörotransmiterin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu semptomları ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu sonuca, kısmen, bozuklukta olumlu etkilere neden olan birçok ilacın kullanımından sonra ulaşılmıştır. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu tedavisinde en sık olarak araştırılan ilaçlardan sempatomimetikler, dopamin ve norepinefrin üzerinde etkili olduklarından dolayı, adrenerjik ve dopaminerjik sistemlerde olası bir işlev bozukluğu olduğu şeklinde nörotransmiter varsayımına neden olmuştur. Ancak genelde bozukluktan sorumlu tek bir nörotransmiter belirlenememişt ir. Süreçte birçok nörotransmiter yer alabilir.

Psikososyal ve Çevresel Etkenler:

Bazı araştırmacılar Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu semptomlarının oluşumunda toksinlere maruz kalma, hamilelik sırasındaki komplikasyonlar (fetüsün oksijensiz kalması gibi), düşük doğum ağırlığı, Omega- 3 temel yağ asitlerinin düşüklüğünü ileri sürmüşlerdir. Hamilelik döneminde annelerin sigara içmesinin de DEHB’in oluşumunda rol oynadığı ileri sürülmüştür .

DEHB’in oluşmasında psikososyal çevrenin önemi uzunlamasına yapılan çalışmalarda araştırılmıştır. Erken yaşta kayıplar, ailelerin dağılması, bağlarda kopma yaşayan çocuklarda DEHB’e benzer belirtilerin ortaya çıktığı görülmüştür. Bu durumu açıklamak güçtür. Bu çevresel faktör aileden kalan bir hastalığı izleyen sosyal anormallik olabilir. Ailelerde kaotik ilişkiler bozukluk için risktir. Ancak son zamanlarda psikiyatrik bozuklukları dışlamak için yapılan çalışmalarda bu durumun DEHB belirtilerinden daha çok davranım bozukluğu ve karşı olma karşı gelme, antisosyal kişilik bozukluğu belirtilerinin gelişimine katkıda bulunduğunu düşündürmektedir.

Bu Yazıyı Beğendiyseniz,Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz !

kaynak

Devamını Oku »

20 Eylül 2012 Perşembe

HAYIRLI CUMALAR OLSUN!



Ey en büyük armağan Sahibi..
Ey sonsuz bağışlama Sahibi..
Ey sonsuz inşirah Veren..
Ey karşılıksız ihsan Eden..
Ey en büyük ihsan Sahibi..
Ey karşılıksız hibe Eden!..
Ey Vehhâb..!
Ey yoluna ram olduğum Allah'ım..!


Sıkıntıları gideren yalnız Sensin Allah’ım..!
Can Veren yalnız Sensin..!
Yalnız Sensin şifa Veren..!
Rızık Veren; Huzur Veren;Selamete Erdiren Yalnız Sensin Rabb’im..!
Sen hiç karşılık beklemeden Verensin Rabb’im; Rabb’im Sen ne Büyüksün..!
Nimetinin; Rahmetinin; Af ve mağfiretinin; Rızkının tamamını nasip eyle bize Rabb’im..!
Tamamını ve devamını nasip eyle nimetlerinin..!
Tek ve hakiki nimet Veren Allah Adından;Vehhâb olan Adından isterim her ne istersem..!
Benim için hayr olanı nasip eyle Rabb’im..!


Rabb’im...!
Yalnız Senin rızan için ve yalnız Sana rükû ederim..!
Yalnız Senin için ve yalnız Sana secde ederim..!
Hayrı ve ibadeti nasib Eden Sensin Rabb’im..!
Affını;Mağfiretini Ve kurtuluşu umut ederim..!
Umutlarımı boşa çıkarma Rabb’im..!
Dualarımı Sen kabul et Dergâhında!
Umutlarımı Sen muhafaza eyle..!


Sübhanallah..! Allahu Ekber..!
La ilahe ilallah..!
Bu eşsiz mücevherleri sinemde saklamamı Dilimden düşürmememi nasip eyle Rabb’im..!
Dilimden ve kalbimden noksan eyleme zikrini..!


Hibe Eden Vehhâb Adının hürmetine Rabb’im..!
Ne varsa bahşettiğin bana;Yolunda SeninVe Rızan için; Paylaşmamı harcamamı nasip eyle bana!
Hibe ettiklerini heba etmememi nasip eyle Rızan için..!
Rızan için Rabb’im; Senin yolundan bir an bile beni alıkoyma..!
Ahde vefa gösterenlerden eyle beni..!
Beni Sana vefa gösterenlerden eyle..!


Ya Vehhâb..! Ya Vehhâb..! Ya Vehhâb..!


Bütün ihtiyaçlarımı bilen yalnız Sensin Rabb’im..!
Kalbimden geçenleri bilen yalnız Sensin..!
Ve ben yalnız Senden yardım dilerim;Senden umarım dertlerimin devasını!


Vehhâb Adının hürmetine; Allah Adının hürmetine; Beni kör karanlıklarda bırakma..!

"Nerede olursanız olunuz, Allah sizinledir.”

kaynak

Devamını Oku »

18 Eylül 2012 Salı

Klasik Astroloji ile Modern Astroloji Arasındaki Farklar

Klasik Astroloji ile Modern Astroloji Arasındaki FarklarKlasik Astroloji ve Modern Astroloji

Bana en çok sorulan sorulardan biri olduğu için, klasik astroloji ve modern astroloji arasındaki genel yaklaşım ve tekniksel farkları maddeler halinde sıralamaya çalışacağım. Bunu yapmaktaki amacım hangisinin daha doğru çalıştığını saptamak değil, sadece aralarındaki ayırıcı farkları belirlemektir. 1) Klasik astroloji ve modern astroloji arasındaki en önemli fark, modern astrolojinin daha ziyade harita sahibinin psikolojisini öne çıkarması nedeniyle, tüm haritayı sadece harita sahibini ilgilendiren bir şey olarak almasıdır. Halbuki klasik astrolojinin bakış açısına göre bir kişinin doğum haritasındaki tüm enstrümanlar sadece onun kişiliğine veya sahip olduklarına ilişkin değildir. Çünkü o, harita sahibine ait göstergeleri ASC’deki burç, ASC’in yöneticisi, 1. evde yerleşmiş gezegenler (özellikle ASC’ye en yakın duran) olarak belirler. ASC derecesine açı yapan gezegenler de, kişilik ve kişiliğin nasıl kullanıldığı üzerinde etkilidirler. Yani bu enstrümanlar dışındaki gezegenler, harita sahibinin hayatındaki diğer kişileri ve konuları anlatmaktadır. Onun kişiliği ile ilgili değildir. Öngörüler de buna dayalı olarak yapılır. Çünkü klasik astroloji bir haritada kimin kim veya neyin ne olduğunu iyi belirlenmeden doğru öngörülerde bulunulamayacağı kanısındadır. Klasik yöntemler nesnel gerçeklere odaklanır, psikolojik gelişmelere değil. Sonuçta, önemli bir etki gerçekleştiğinde, bu etkinin kimin üzerinde veya hayatında gerçekleştiğini öngörmek önemlidir. İşte bu yüzden klasik astrolojide evlerin incelenmesi (betimlenmesi) çok önemli bir yer tutar. Örneğin 7. ev söz konusu olduğunda klasik astroloji, modern astrolojide olduğu gibi harita sahibinin ikili ilişkilerine veya evliliğine nasıl baktığı veya karşısında nasıl birini istediği ile ilgilenmez. Klasik yöntemler bu ev ile ilgili bizi şöyle bir yol takip etmeye yönlendirir: - Bu kişi evlenecek mi? - Eğer cevap evet ise, nasıl bir kişiyle evlenecek? - Evlilik nasıl gelişecek? İlişki iyi gidecek mi? Kişi mutlu olacak mı? - Evliliğin sonuçları ne olacak? Kötü bir gidiş söz konusu ise, buna kim sebep olacak? 2) Modern astroloji, haritayı bir bütün olarak ele alır. Klasik astroloji ise, hayatın farklı alanlarına yoğunlaşır; hayatın farklı alanlarında meydana çıkması olası durumları saptamak için özel göstergeler belirler. Örneğin evlilikle ilgili göstergeler, çocuklarla ilgili göstergeler, kariyerle ilgili göstergeler, sağlıkla ilgili göstergeler, finansal durumla ilgili göstergeler, vs. 3) Klasik astroloji, harita içerisindeki gezegenlerin birbirleriyle ve önemli referans noktalarıyla yaptıkları açıları öncelikli olarak ele almaz; bunları ikinci sıraya yerleştirir. Modern astrolojide ise açılar daha önceliklidir. Klasik astrolojide, açının yaklaşan bir açı mı, yoksa uzaklaşan bir açı mı olduğu çok önemlidir. Bu yaklaşım, özellikle Saat Astrolojisi* pratiğinde çok önemli bir yer tutar ve Natal Astroloji’ye* de miras kalmıştır. Modern astroloji ise, bunlara öncelik vermez. Modern astrolojide açıların belirli toleransları vardır. Klasik astrolojide ise bu toleranslar farklı açılar için değil, gezegenler için geçerlidir. 4) Klasik astrolojide, psikolojik analizler yoktur, karakter analizleri vardır. Fakat bu analizler modern psikolojinin derinliğine sahip değildir. Örneğin klasik astrolojide, harita tipleri (lokomotif, kova, bohça vs) yoktur. Modern astrolojide ise bunlar harita sahibinin psikolojisini veya hayatın hangi alanlarına daha fazla çekildiğini saptamak için kullanılır. Benzer şekilde Ay fazları da (yeniay tipi, dolunay tipi, balsamik tip vs) de modern astrolojinin harita sahibinin eğilimlerini saptamakta öncelik verdiği şeylerdir; fakat bunlar klasik astrolojide kullanılmamışlardır. 5) Klasik astrolojide Ptolemik açılar olarak adlandırılan altmışlık, kare, üçgen, karşıt ve kavuşum kullanılır. Modern astrolojide ise minör açılar da kullanılmaktadır (özellikle 45, 135 ve 150 derecelik açılar). Ayrıca T-Kare, Büyük Kare, Büyük Üçgen, Yod gibi açı kalıpları da klasik yöntemler arasında görülmez. Modern astrolojide ise bu açı kalıplarının yorumlanması oldukça önem kazanır. 6) Modern astrolojide bir gezegenin yanık olması veya boşlukta olmasının ayırıcı bir özelliği yoktur. Klasik astrolojide ise bu çok önemli bir ayrıntıdır. 7) Modern astrolojide haritanın gece veya gündüz haritası olmasının ayırıcı bir özelliği yoktur. Klasik astroloji ise, haritanın analizinin neredeyse en başında eldeki haritanın bir gündüz haritası mı, yoksa bir gece haritası mı olduğuyla ilgilenmeye başlar. Gezegenlerin güçleri açısından bu çok önemlidir. Arap Noktalarının saptanması da yine eldeki haritanın bir gündüz haritası mı, yoksa bir gece haritası mı olduğuyla birincil derecede ilgilidir. 8) Dönemsel olarak klasik astrolojinin kapsamına giren yakınçağ öncesi astrologlar Uranüs, Neptün ve Plüto’yu bilmiyordu. Modern astrolojide ise “Jenerasyon Gezegenleri” olarak nitelendirdiğimiz bu üç gezegen ve Kiron (Chiron), astrolojik analizlere önemli ölçüde katılmaktadır. Modern astrolojide, özellikle son dönemde asteroitler de yoruma katılmaktadır, ki bunlar da klasik astrolojinin kapsamına girmezler. Benzer şekilde Varsayımsal Gezegenler de (Hypotetical Planets) bilinmiyorlardı. Modern astrolojide bunlar da kullanılmaktadır. Klasik astrolojide sadece geleneksel enstrümanlar kullanılmaktaydı: yedi geleneksel gezegen, ay düğümleri, Arap Noktaları, doğumdan önceki dolunay ve yeniay dereceleri (syzygy ya da SAN*), Sabit Yıldızlar. Modern astrolojide ise bunların pek çoğu ya kullanılmamakta, ya da eski dönemlerde olduklarından farklı şekilde kullanılmaktadırlar. 9) Klasik astrolojide, burçların hakkında yorum yapmaktan ziyade, burçların niteliklerinin listelendiğini görürüz. Eski metinlerde, burçlarla ilgili genel olarak onların element doğaları, harekete geçme tarzları, fiziksel katkıları gibi yaklaşımlar verilmiştir. Modern astrolojide ise, burçların elementlerinin, harita sahibinin kişiliğini tasvir etmek için kullanıldığını görürüz. 10) Modern astrolojide kullanılan İkincil İlerletmeler (Secondary Progressions) ve Güneş Yayı Kadar İlerletmeler (Solar Arc) önemli öngörü araçlarıdır. Klasik astrolojinin kapsadığı dönemlerde bunlar kullanılmamaktaydı. Aslında İkincil İlerletmeler ilk kez, Rönesans dönemi astroloğu Placidus di Tito’nun “Primum Mobile” kitabında görülmektedir. Ama bu tekniğin etkin bir şekilde kullanımı modern astrolojinin dönemine denk düşmektedir. Klasik astrologlar ağırlıklı olarak, günümüzde fazlaca kullanılmayan Birincil İlerletmeler, Kaydırmalar (Profections), Terim Yöneticilikleriyle İlerletmeler (Directing by Terms) ve Firdaria’ları kullanmışlardır (Gezegen Periyotları). Transitlerin kullanımı modern astrolojide en öncelikli sırayı alırken; klasik dönem astrolojisinde diğer tekniklerden sonra kullanılmaktaydı. 11) Modern astroloji, bireylerin ihtiyari veya koşulsuz seçim yapma özgürlüklerine yüksek değer verme eğilimindedir. Modern astroloji bakış açısıyla öngörü ancak öğrenme, büyüme, dönüşüm ve öznel tavırlar anlamında ifade edilirse gerçekleştirilebilir bir şeydir. Klasik astroloji bakış açısıyla ise, insan ancak belli bir oranda özgürdür ve kaderin öngörülebilmesi de onun doğum haritasında belirlenmiş olan bazı limitlerini aşamamasından kaynaklanır. Klasik bakışla, insanın karakteri değişmez; sadece çevresinde oluşan şartlara uyum sağlamayı öğrenir. * Saat Astrolojisi: Astrolojinin sorularla ilgilenen branşıdır: astrolog müşterinin belirli soruları sorduğu zaman için bir harita oluşturur ve bir sonuç öngörür. Saat Astrolojisinin prestiji ve yoğun gelişimi kısmen, kısa süre öncesine kadar çoğu doğum haritası sahibinin doğum saatini bilmemesinden (tabii bir şekilde zengin ve geçerli saatlere yada doğuma katılan astrologlara erişebilir durumda değillerse) kaynaklanıyordu. Çalan kilise çanlarına göre halkın saat tutması bile modern ölçüm ekipmanları olmaksızın kullanışsız olabiliyordu. * Natal Astroloji: Doğum Astrolojisi. Doğum haritası sahibinin kişisel potansiyellerini, eğilimlerini, motivasyonlarını, hayatında ortaya çıkması beklenen “tesadüfleri”: finans durumunu, ilişkilerini, yerleşim, ailevi durum ve çocuklarla ilgili konularını, sağlığını, eğitimini, kariyerini, sosyal çevresini, hayatında karşılaşacağı gizli ve açık düşmanlıkları saptamaya yönelik tekniklerin kullanıldığı astroloji branşıdır. * Syzygy: Syzygy Ante Nativitatem (SAN). Doğumdan önceki yeniay veya dolunay derecesi. Ortaçağ Astrolojisi’nde, haritanın Almutem’inin veya Hyleg’inin hesaplamasında önem taşır. Tweet Okunma 215 defa Kategori astrolojiK Etiketler astroloji Öner Döşer 12 02 1966, saat 20:41 İstanbul doğumludur. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İş İdaresi Bölümü mezunudur. Dört kuşaktan beri süre gelen aile geleneğini bozmayarak, tatlı mecburiyetler sonucunda başladığı ticaret hayatını, bu başlangıçtan tam 20 yıl sonra, 2003 Haziran ayında, gençliğinin büyük bir bölümüne ev sahipliği yapmış olan Kapalıçarşı’dan ayrılarak noktaladı. Bu tarihten itibaren sadece gönülden sevdiği astrolojiyle ilgilenmekte, astroloji danışmanlığı ve eğitmenliği yapmaktadır. Astroloji Okulu’nun kurucusu olan Öner Döşer'in, şu ana kadar yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır: Web site: www.astrolojiokulu.com Eposta Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir Son Yazıları: Öner Döşer Alimlerin Astrolojisi 2012'de Türkiye ve Dünya Paradigma Kayması Üzerine Astrolojik Değerlendirmeler Satürn'ün Dönüşü: Önemli Kararlar Zamanı Şehirlerin Kraliçesi: İstanbul Benzer Öğeler (etikete göre) Yükselen Burcunuzu Tanıyın UYANış Dönemi, Ama Nasıl? Alimlerin Astrolojisi Sirius: Tanrıça İsis'in Gizemli Yıldızı Paradigma Kayması Üzerine Astrolojik Değerlendirmeler Bu kategoriden diğerleri: « Haziran 2012 Gökyüzü Enerjilerinin Ruhsal Etkileri Yükselen Burcunuzu Tanıyın » Yorum ekle İsim (gerekli) E-Posta Sonraki yorumları bana bildir GönderİptalJComments yukarı çık Okumaya Devam Etmek İsterseniz... Sivil Darbe mi?Türban, yeni bir kavram karmaşası olarak Türkiye gündemine bomba gibi düştü.Üniversiteler, devlet kurumları ve yargı i... İrem Ertürk politiK Tunus, GS ve ÜlkemizRehberliğe başladığımda ilk gittiğim ülke olması dolayısıyla Tunus’un yeri bende çok ayrıdır. derKİ’de yeralan ‘Ne K... Şiyma Aksekili politiK Güneş Tan ile ARTT Üzerine...Bilinçaltı Dönüşüm Uzmanı Güneş Tan, çok farklı spritüel öğretilerle uzun süredir haşır neşir bir isim. Uzun zaman önce ... Ekin Türkantos ruhsallıK Modern Yaşamın Yeni DuygularıÇağımızın altı temel duygusunu sayabilir misiniz desem bu konuda bir görüş birliğine varacağımızı zannetmiyorum… Çünkü b... Ertan Yurderi psikolojiK tepe sag alan sag alan Follow @derkidergiAmazon.com Widgets ana sayfayazarlarrssfacebooktwitterthe wisetüm yazılardownload pdfiletişimmistiK astrolojiKezoteriKfelsefiKgizemciliKruhsallıKruhtaKidosyadaKi bilimselKibiyografiKincelediKkritiKpolitiKtarihteKiyaşamdaKi deneyimlediKgezikoliKgünlükkomiKnostaljiKsağlıK - ilişKi anne-baba-çocuKheKimiçimdeKiilişKilerpsikolojiKşifacılıKsanat - Kültür KitaplıkmüziKöyKüsinemadaKivideodaKi - musiKivideodaKi - the wisehaberdeKi bilim-teknolojiKne ola Ki?

kaynak
Devamını Oku »

16 Eylül 2012 Pazar

Querulant Sendromu (Reformist sanrılar)

1888’de Krafft – Ebing tarafından tanımlanmıştır. Sanrının orjininde dini, felsefi, politik konular mevcut
olup bu durum hastanın davranışlarına yön verir. Özellikle politik reformist sanrıları olanlar toplum için bir sorun oluşturabilirler. Dava paranoyası ile birlikte bulunabilir. Kişinin sürekli olarak yasal yollara başvurma eğilimi vardır.

Bu Yazıyı Beğendiyseniz,Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz !

kaynak

Devamını Oku »

15 Eylül 2012 Cumartesi

Deniz yıldızının hikayesi....

Çok sevdiğim hikayelerden biridir o!
Deniz yıldızının hikayesi....






Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:

- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?

Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.
Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır.








- Onun için fark etti ama...
"Bir benle mi olucak" demeyin!Bir kişinin bile hayatına dokunmak, yoluna ışık tutmak..!Belkide bu yüzden bırakamıyorum blog seni ben!

*Mail boxuma giremiyordum bir kaç gündür... Ve az evvel açtığımda gerçekten hatırı sayılır derecede çok mesajlarla dolu buldum kendisini... Yine gözlerimi yaşarttınız.. Çok teşekkürler... karşılıklı teşekkürleşip duruyoruz ne olucak bu halimiz? :)


Sırayla dönmeye çalışıcam her birine, biraz bekleticem ama kırılmayın ne olur.. İnanın bu sıra çok yoğunum...

kaynak

Devamını Oku »

12 Eylül 2012 Çarşamba

Mevlana Olmak, Şems'imizi Bulmak

“Sen Mevlana ol, Şems gelir seni bulur.”
 “O, şiir güzelidir, musıkî güzelidir, Allah güzelidir, O güzeller güzelidir”. 20 asrın sıra dışı mutasavvıfı Kenan Rifaî, Mevlana Celaleddin Rumi’yi böyle tanımlıyor.
Güzeller güzeli Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin adı anıldığı zaman akla ilk gelen  “Aşk” oluyor. Mevlana - Şems ve Aşk isimleri doğrudan birbirlerini çağrıştırıyor.
Mevlana Celaleddin Rumi, Şems-i Tebrizi, onların arasındaki rabıtanın mahiyeti ve ille de aşk…





Tüm bunlara ait tanımlamalar, portreler, bize çok farklı perspektiflerden  sunulabiliyor…
Mevlana da daha Mesnevi’sinin ilk beyitlerinde kendisini kendi aynalarından anlamaya ve kendi inanışlarına uydurmaya çalışanlara insan-ı kamilin remzi olan ney sazının ağzından şu beyitlerle zaten cevap veriyor:
“Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı
Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok”
Sanırım her birimizin idrakimizde tasavvur ettiğimiz Mevlana portresini -ne kadar farklı vecheleri olursa olsun- değişmez bir kaidenin üzerine oturtmamızda isabet olsa gerek.
Nedir bu kaide? Bu kaideyi Mevlana, kendisini tanımladığı bir rubaisinde bize ipucu olarak veriyor. “Men bende-i Kur’anem” diye başlayan rubaisinde Mevlana kendi kaidesini şöyle anlatıyor ve bir de tenbihte bulunuyor:
Kur’an-ı kerim bendesiyim ben yaşadıkça,
Yalnız Muhammed yolunun toprağıyım ben!
Bundan öte bir söz dese her kim, karışıkça,
 Israrla şikayetçiyim ondan ve o sözden!...
Kendi Mevlana tasavvurumuzu oturtacağımız bu kaideyi iyi tespit etmek gerekiyor. Bunu, tasavvuf uzmanı Prof. Mahmut Erol Kılıç hocamızın şu ifadeleriyle tespit etmek istiyorum: “Mevlana’ya başka bir çizgi aramak beyhude bir çabadır. Mesnevi’nin sahip olduğu mıknatıs, o Hakikat-i Muhammediyye’nin aşk mektebindeki ifadesidir
”.
Onun ve hikmetlerinin her idrake  çok farklı vecheleriyle görünmesinde, her yaklaşana kişiye özel bir reçete sunmasında aslında bir beis yok… Ancak Mevlana ve öğretisinin temel kaidesini tespit etmek kaydıyla…
**
Ancak benim asıl bahsetmek istediğim mesele başka… Mevlana, Şems ve eserlerinden fert olarak edineceğimiz ve salt teorik kalmanın çok ötesinde işlevsel kılacağımızı düşündüğüm bir husus var. Şahsen ben bunu sadece Mevlana’ya değil irfani geleneğimizin tüm temsilcileri ve öğretilerine yaklaşımda en gerekli husus olarak değerlendiriyorum.
Mevlana ve Şems’in tattığı ve onların tatması dolayısıyla bizim bugün bol bol dedikodusunu yaptığımız aşk konusunda haddimiz olmasa da birkaç kelam etmek istiyorum.
Her ne kadar Mevlana ve Şems gibi tasavvuf büyüklerinin, Allah dostlarının halleri, eserleri, öğretileri hakkında yazılıp söylenenlerin kültürel ve entelektüel anlamda takdire şayan ve değerli olduğunu teslim etmekle beraber onların hallerine, keşfettiklerine ve zevk ettiklerine dair malumatın sadece ve sadece yaşandıkça, hallendikçe gerçek bir mana ifade ettiklerini düşünüyorum.
Belki de bu sebeple, onların hallerine dair her tür nakli bilginin bir tür “dedikodu”  olduğunu düşünüyorum. Tıpkı Şems’in zahir alimlerine “Siz Allah’ın dedikodusunu yapıyorsunuz” dediği türden, oldukça makbul bir “dedikodu”.
Ama bu  “dedikodu”nun ne denli iyi niyetli ve insanı hakikate götüren yolda ne denli birer “işaret levhası” olduğunun da hakkını yemek istemiyorum. Yine de belirtmek isterim ki bu türden malumat tüm kıymetine rağmen onların, yani ahikat ve aşk erlerinin zevkettikleri yani tadarak yaşadıkları hakikatlerinin yanında yine de masumane “dedikodular” olarak kalmaya mahkumdur.
Buradan hareketle benim de bu seçkin topluluğun karşısında birkaç “dedikodu”da bulunmamı mazur görmenizi rica ediyorum.
**
Mevlana ve Şems’in halleri hakkında, rabıtalarının mahiyeti ve tasavvufun en kestirme ama “en bıçak sırtı” yolu olan aşk öğretisi hakkında bir şeyler bilmek, öğrenmek haliyle değerlilerden değerli bir marifet. Ama Şems ile Mevlana’nın ilişkisinin bizler açısından çok daha “işlevsel” yönleri olduğunu da görmemiz gerekiyor.
Onlar, yaşayıp vuslatına erdikleri o halin en bariz örnekleri oldular. Ama bu örnek ilişki sadece onlara mahsus değildi. Onların aşk yolundaki tecrübeleri, kendilerinden önce ve sonra gelen pek çok benzerleri gibi tasavvuf tarihinin gizli sayfalarında kalmadıysa… Tüm zamanlar için bayrak gibi bir sembol haline geldiyse… Bu sadece onların halleri hakkında teorik bilgilerle entelektimizi tatmin edelim diye olmadı kuşkusuz.
Eğer Şems ve Mevlana arasındaki çarpıcı ve boyut atlattırıcı rabıta bu denli ilham kaynağı olacak bir sembole dönüştüyse, bu aynı halin başkaları tarafından da tadılabileceğini göstermek içindi. Leyla ile Mecnun’un aşkı da onların aşkına hayran kalınsın, Leyla hayal edilsin diye değil, herkes “kendi Leyla’sını bulabileceğini, kendisi Mecnun olabileceğini” idrak etsin diye oldu.
İşte Mevlana’nın “Bize aşkı anlat”
diyenlere “Ben ol da bil” demesi tam da bu hakikate işaret ediyor. Yani “benimle empati kur” demiyor. Şunu fısıldıyor: “Bizzat benim halimi yaşa”, “benim halimle hallen”, “benimle aynîleş ki sen de tadasın, bilesin, olasın” demek istiyor.
Bu sebeple, Mevlana’nın hallerine, eserlerine, Şems-i Tebrizi ile olan bağının niteliği ve dahi niceliğine bakıp “Ne güzel yapmışlar, ne ulu, ne mübarek zatlar” diyerek takdir ve hayranlıkta kalmakla yetinilmekten daha öte yollar var. O mübareğin, “Ben ol da bil”
demesi bu yola işaret ediyor.
Aksi halde onlara ve aşka dair tüm edindiğimiz nakli ve teorik bilgiler, bunların yaşanılan hakikatinin yanında takdire şayan entelektüel bir çabadan ibaret kalmaya mahkumdur.
**
Çünkü, Şems ve Mevlana’nın tattıkları, farklı meşreplerimizden dolayı farklı seyirlere mahkum olsa bile hakikaten ve hal itibarıyle başkaları yani bizim için de tadılabilir ve yaşanabilir bir hadisedir. Talep eden ve bir miktar da istidadı olanların kendi kaplarının el verdiği ölçüde bizzat tadabilecekleri bir haldir bu. Bu hal, onlarınki gibi bir süpernova ya da bir güneş parlaklığında olmasa da başkalarının da  yaşayabileceği ve yaşadığı bir haldir. Öyle olmasaydı bize düşen, bugün yaptığımız gibi onların halinin dedikodusunu yapmaktan ibaret kalırdı.
İşte bu iki mübarek insanın hikayesi fiiliyatta, sadece hayali ve romantik bir duygu durumu olmanın çok ötesinde, yaşanabilir ve fiili olarak da tesirleri görülebilir bir haldir. Diğer insanlar için de tadılması ve deneyimlenmesi mümkün bir haldir, hakikattir.
Burada kastedilen daha açıkça şudur: Mevlana ile Şems’in dillere destan ve aşkınlar ötesi bağlarının ve o rabıtanın meyvelerinin maksadı sadece Mevlana’yı anlamaya çalışmak, takdir etmek, yorumlamak değildir. Bizzat kendi çapımızda “Mevlana olmak ve kendi Şems’imizi bulmak”tır.
Yani onların efsanesinden asıl murat ”Mevlana olup, Şemsi bulmak ve bu vesileyle aşka vasıl olmaktır”. Aksi halde onların hali bizim kendi varlığımız adına değerli bir hikayeden, bir efsaneden ibaret kalacaktır.
Yine de, ne dersek diyelim, Mevlana’nın buyurduğu gibi “Güneşi de yere indirseniz ancak anlayan anlar, inanacak olan inanır, vesselam..”
.
**
Peki bu mümkün mü? Her şeyin de her şeyi olan Allah’a götüren en kestirme yol olan aşk yolunu bulmak mümkün mü?
Hepsinden önce, Şems ile Mevlana örneğinin bu denli dillere destan olmasının asıl hikmeti bize bunun mümkün hatta -farz demeyelim ama- vacip olduğunu göstermek içindir.
Onların macerası ve rabıtası aslında üzerine fikir yürütelim diye sunulmuş başkalarına ait bir hikaye değildir. Bize bizzat aşka vasıl olma, aşkı bulma yolunda sunulmuş bir yol haritasıdır. Mevlana bu haritayı bize sunar ve der ki: “Senin vazifen aşkı aramak değil, aşkla arana koyduğun engelleri kaldırmaktır”.
Kendisi de bir Allah, resul, ehl-i beyt muhibbi ve aşk ehli olan Fuzuli’nin “Meğer aşk imiş her ne var alemde, ilim bir kıyl ü kaal imiş…”
deyişi de bize bunu anlatmıyor mu? Tasavvuf büyüklerinin ve hassaten aşk ehlinin bize söylediği de farklı ifadelerle budur: “Aşk vardır, her şey bu aşktandır, bu aşk her şeyi kuşatmıştır, her şey ondan hasıl olmuştur”.
Bir hadis-i kudsi aşka dair ve ona vasıl olmaya dair bilinmesi gereken en temel şeyleri şöyle buyuruyor: ”Beni talep eden beni bulur. Beni bulan beni sevmeye başlar. Beni seven beni bilir, beni tanır. Beni tanıyan bana aşık olur. Ben de ona aşık olurum. Lakin ben kime aşık olursam onu öldürürüm. Ama ben kimi öldürürsem de diyetini ödemem benim üzerime farzdır. Ben kimin diyetini ödeyeceksem onun diyeti de bizzat Benim
”.
Dolayısıyla onu aramak denilen şey aslında onu hissetmemizi, fark etmemizi, yaşamamızı, zevketmemizi engelleyen neyse onu ortadan kaldırmaktır.  En azından bunu talep etmektir.
Aşk denilen şeyi kendi varlığımız için gerçekleşebilir, işlevsel olabilir hale getirebilmemiz için bize gereken iki kilit unsur söz konusu: Biri “talep etmek”, diğeri de “kendi Şems’imizi bulmak”. Aramak denilen şeyinse özü şudur: “Sözle değil hal ile talep etmek”, yani talebimizi hale dönüştürmek… Zira bu, pazarda her önüne gelene satılmaya çalışılan değersiz bir meta değildir.  Ancak gerçekten talip olana sunulan kıymetli bir cevherdir.
Bu doğrultuda Allah’a götürecek en kısa yol olan “Aşk Tariki”ne ulaşmak için her şeyden önce hali bir talep, samimi bir talep gerekir. Zira bu öyle kıymetli bir metadır ki pazara çıkarılıp verilecek müşteri aranmaz, tam tersine o metaya talip olan müşteri adayları kendilerini pazara çıkarırlar da, o zaman onları satın alan aşk olur.
Mevlana, bunun da yolunu şöyle gösteriyor: “Seccadeni şaraba bulmadıkça hakikate eremezsin!”
.
Allah dostları “Kalp ağlamayınca, göz yaş dökmez; Gönül aşka talip olmayınca kalp ağlamaz”
demekle acaba bu noktayı mı fısıldıyorlar dersiniz. Seccadeyi ıslatan şarap da acaba aşka talip olan, belki de aşık olan kalbin ağlamasından hasıl olan göz yaşı olmasın…
***
Her şey taleple başlıyor. Hale dönüşmüş talep şart ama bu da yetmiyor. Bizi aşka asıl ulaştıracak olan “kendi Şems’imizdir”. Aşka talip olanın hali de kendi Şemsini aramaktır. Talebi hal edinene Şems zaten bir vesileyle gelir. Bu ince anlamı ihsas için şöyle diyorlarr: “Sen Mevlana ol, Şems gelir seni bulur”.
Mevlana Celaleddin’in Şems’i yani güneşi Tebriz’den gelmiş. Gerçekten talep edenlerin Şems’i de elbet karşılarına çıkacaktır. “İsteyin cevap verileceksiniz” buyurulmuyor mu?… Ama hâlen isteyin, lafzen değil…
***
Mevlana’nın haliyle hallenme husunda bir başka göz ardı edilmemesi gerek husus da şu: Allah’a giden yol insandan geçer. Hele bir de aşk yoluysa…  Eğer bu iş kitapla olsaydı bu herkesten önce Molla Hüdavendigâr lakabını alan Mevlana’ya nasip olurdu. Alimlerin Sultanı olmuşken bir de Şems’e gerek duymazdı. Eğer bu iş kitapla olsaydı Şems, Mevlana’nın kitaplarını suya atmazdı. O bile 
Akıl bütün gidilecek yolları bilse bile, gene aşk yolunu bilemez, şaşırır kalır” diyor. Fakat bu yol, herhangi bir insandan değil insan-ı kamilden, mürşid-i kamilden geçiyor.
Dolayısıyla aşka ulaşmak, onunla hallenmek, onu yaşamak herkesin kendi Şems’i olan, aşk ehli olan  o kamil insanı bulmaktan ve onunla kesintisiz bir silsile halinde asli kaynağına kadar ulaşan o nura bağlanmakla oluyor.
Bunun için gerekense onlara gönül açmak, gönlü bağlamak... Yunus Emre’nin “Hepisinden iyice bir gönüle girmektir”
demesinden kasıt da bu olsa gerek. Zira Allah’a ve aşka ulaşmanın yolu insandan geçiyor. Bu yol bir insan-ı kamilin, bir mürşid-i kamilin gönlünden geçiyor. O insan ise “kendi Şemsi’miz “dediğimiz bu insandır.
Aşk denilen ve görülen görülmeyen tüm boyutlarıyla bütün varlığı ve hatta yokluğu kuşatmış olan o tarif edilmez niteliği“Kalpten kalbe bir yol var gizli gizli”
dedikleri o vasıtayla  kalbimizde hissettirenlerin de yine aslında kamil insan dediğimiz bu insanlar olduğunu anlamak gerekiyor.
Bir anlamda onlar, aşka götüren yolda bize birer vasıta olsalar da aslında onlar Allah’la bir olanlardır. İşte bizim teoriden uygulamaya geçmemiz, hale bürünmemiz için gereken onları, yani kendi Şemslerimizi talep edip bulmak ve onların gönlüne girmektir.
Mevlana, kastedilen bu durumu Mesnevi’de şu beyitlerle açığa kavuşturuyor ve buyuruyor: “
“Allah gölgeyi nasıl uzattı (âyeti) evliyanın nakşıdır.
Çünkü velî , Allah günesi, nurunun delilidir.
Bu yolda bu delil olmaksızın yürüme,
Halil gibi “Ben batanları sevmem ” de!
Yürü, gölgeden bir güneş bul.
Şah Şems-i Tebrîzî’nin eteğine yapış!”
Kitaplara, işin edebiyatına, sohbetlere, menkıbelere fazlaca konsantre olunca geçmiş tasavvuf büyükleri ile, eskinin Allah Dostları ile daha fazla muhatap oluyoruz. Ancak böyle yaparken çok önemli bir gerçeği de ıskalıyoruz. Onların günümüzde yaşayan muadillerini… yani yaşayan Mevlanaları, yaşayan Şemsleri, Yunusları ve daha nicelerini. Bizzat ve fiilen temas edebileceğimiz hayattaki Allah Dostlarını, mürşitleri, arifleri ıskalıyoruz sanki. Oysa onlar tükenmediler… Geçmişin masalsı menkıbelerinde de kalmadılar. Hala varlar, hala faaller, hala talip olanlara nasibine ve meşrebine göre ilmi, irfanı, sohbeti, muhabbeti ya da aşkı tattırıyorlar.
**
Aşka böyle adım atılıyor. Burada Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç’ın açıklamalarına başvurmak istiyorum; şöyle diyor: “Sufilerin ontolojisinde Allah’ın hakiki ve zevkedilen bilgisine ulaşmak ancak onun yeryüzündeki halifesi olan, bütün esmasını emaneten kendisine kendisine yüklediği insan-ı hakiki yani insan-ı kamil’in tanınması suretiyle olur”
.
Hülasa; Mevlana’nın macerasından ve eserlerinden asıl murat onun gibi olmak, onunla aynileşmektir. Yani, onun aradığını arayıp bulmaya çalışmaktır. Esasen tüm bu sözleri şu kısa vecize fazlasıyla özetlemeye muktedir: “Sen Mevlana ol, Şems gelir seni bulur”.
kaynak
Devamını Oku »

10 Eylül 2012 Pazartesi

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunda İlaç Tedavisi

DEHB’li çocuk ve gençlerin potansiyel fonksiyonlarının sağlanması için ilaç tedavisi yüksek oranda etkilidir. DEHB’in tedavisinde uzun zamandır metilfenidat ve amfetamin içeren çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. DEHB’ in tedavisine aday yeni bir ilaç ise Atomoxetine’dir.

Günümüzde DEHB’ in ilaçla tedavisi dört grup alt ında incelenebilir: Merkezi Sinir Sistemi Sitimulanları; antidepresanlar; antihistaminikler, nöroleptikler, sedatifler ve diğer ilaçlar; araştırılmakta olan yeni ilaçlar ve yaklaşımlar. Bu ilaç gruplarından hangisinin, ne zaman ve ne kadar süre kullanılacağına karar verirken ise dikkat edilmesi gereken noktalar: bireyin boyu ve kilosu, diğer ruhsal bozukluklar, bireyde ilaç seçimini etkileyecek diğer bozuklukların var olup olmaması (epilepsi ve enüresis gibi), bireyin diğer ilaçlara tepkisi ve gösterilen yan etkilerdir.

Metilfenidatın (Ritalin) cinsiyet ayrımı gözetmeden okul çağındaki çocuklarda dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik üzerinde etkili olduğu çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bu maddenin etkileri üç alanda incelenmiştir.

Motor Etkinlikler Düzeyi: Çocuk yaşıtları gibi hareket etmeye başlar, sakinleşmeye başlamıştır, daha az konuşma eğilimindedir ve sınıf düzenini eskisi gibi bozmaz. Yazısında düzelme olur ve davranışlarını kontrol etme eğilimindedir.

Toplumsal Düzey: İlişkileri daha ılımlıdır. Oyunlara daha çok katılır, öfkesi azalma göstermeye başlar, ders çalışabilir. Bu durum arkadaşları ile olduğu kadar öğretmenleri ve aileleri ile ilişkisinin düzelmesine neden olur. Ailelerinde sıkıntıları azalır, çocuğu eskisi kadar azarlamaz ve cezalandırmazlar.

Bilişsel Düzey: Çocuk dikkatini daha kolay toplar. Eskisi gibi dürtüsel değildir, iş yapmadan önce daha çok düşünmeye başlar, dalgınlığı azalır ve okul başarısında iyileşme gözlenir. Unutmamak gerekir ki her çocuğun tedaviye yanıt verme oranı aynı değildir

Bu Yazıyı Beğendiyseniz,Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz !

kaynak

Devamını Oku »

9 Eylül 2012 Pazar

Teslim ol-mak!


“Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden de arınması gereklidir. Saç, sakal, bıyık, kaş ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak;
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım diye kükrer.
Derviş bu, sövene dilsiz, vurana elsiz gerek kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder;
“Kabak aşağı, kabak yukarı.”
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boyanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır.
Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.
Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar;
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir;
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! Bu sahibin en affetmeyeceği şey, kibir ve kul hakkı yemektir.”






Şemsin çok sevdiğim bir sözünü eklemek isterim bu noktada; 


Sana affedilmeyecek kadar büyük hata yapan birine akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan
Bütün samimiyetinle AFFET.
Hissedilen her şeyi arşivleyen KADER 
kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir...






Hiç bir zaman kimse için bed-dualarım olmaz! Yaradana güvenir ve Bilirim ki hiç bir şey zaten karşılıksız kalmaz. 






kaynak

Devamını Oku »

6 Eylül 2012 Perşembe

Koşulsuz Sevgi ve Birliğin Yüksek Bilincine Giden 12 YOL

1 – Kendimi; karşılaştığım durumları zorla kontrol etmeye çalışmama neden olan ve böylece huzurumu bozan, kendimi ve diğerlerini sevmemi engelleyen güvenlik, duygu ve güç bağımlılıklarından özgür kılıyorum.2- Bilincime hakim olan bağımlılıklarımın, değişen insanları ve durumları olduklarından farklı algılamama neden olduğunu keşfediyorum.3- Robotvari duygusal kalıplarımın etkisinden kurtulmak amacıyla yeniden programlamam gereken bağımlılıklarımın farkına varmak için tüm fırsatlara (acı da olsa) kapımı açıyorum.4- Bilincimin ölü geçmişe ya da hayal edilen geleceğe dayalı istek ve beklentiler tarafından yönetilmesine izin verdiğim sürece burada -ve- şimdinin tadını çıkartmak için ihtiyacım olan herşeye sahip olduğumu biliyorum.5- Kendi programım davranışlarıma şekil verdiği ve çevremdeki insanların tepkilerini etkilediği için yaşadığım herşeyin sorumluluğunu şimdi-burada üstleniyorum.6- Kendimi burada ve şimdi herşeyimle tamamen kabul ediyorum ve () hissettiğim, düşündüğüm, söylediğim ve yaptığım herşeyi yüksek bilinç gelişimimin gerekli bir parçası olarak bilinçli bir biçimde yaşıyorum.7- Gizliliğin her çeşiti beni insanlardan tecrit edeceği (birbirimizden ayrı olduğumuz illüzyonuna kaptıracağı) için en derin duygularımı içtenlikle tüm insanlara açıyorum.8- Başkalarına karşı; kendi gelişimleri için ihtiyaçları olan mesajları veren kötü ve zor durumlarına (duygusal olarak) kendimi kaptırmadan, sorunları için sevgi dolu bir şefkat istiyorum.9- Uyumlu, sevgi dolu ve kendi merkezimde (negatif-pozitif duygular gibi aşırı uçlarda değil de, öz varlığının doğasına uygun bir biçimde dengede) olduğumda özgürce davranıyorum, fakat sinirli olduğumda mümkünse harekete geçmekten, kendimi sevgi ve yüksek bilincin ürünü bilgelikten yoksun bırakmaktan kaçınıyorum.BİLİNÇLİ-FARKINDALIĞIMI KEŞFETMEK10- Çevremdeki insanlarla bütünleşmemi sağlayacak enerjileri algılamak için rasyonel düşüncenin durmak bilmeyen taramasını yavaşlatıyorum.11- Yedi bilinç merkezinin hangisini kullandığımın her an farkındayım. Bilincimin tüm merkezlerini açtıkça enerjimin, algı gücümün, sevgimin ve iç huzurumun geliştiğini hissediyorum.12- Kendim dahil herkesi, koşulsuz sevgi ve birliğin yüksek bilinç düzeyleri için doğuştan gelen hakkını aramak için burada bulunan, uyanan varlıklar olarak algılıyorum.Bu yolları öğrenmede izlenecek beş basamak vardır. Her basamak, bu yolların yaşamınıza getireceği güzel ve bazen “mucizevi” değişikliklerin daha çok farkına varmanızı sağlar.1. Birinci Basamakta; yollardan habersizsinizdir. Yaşam dramını bilinçsizce oynarsınız. Mekanik ve bilinçsizce insanları ve nesneleri arzular ya da reddedersiniz.2. İkinci Basamakta; hoşlanmadığınız birşey olduğunda ya da söylendiğinde, Oniki Yol’u bilmenize rağmen sinirlenirsiniz. Bu yolları programlama da kullandığınızda hayatınızı nasıl işler kılabileceklerini, yaşadığınız anı yorumlayışınızı nasıl kolaylaştıracağını görmeye başlarsınız. Fakat hala eleştirildiğinizde otomatik olarak kızmanıza ya da güvenlik bağımlılıklarınız tehdit edildiğinde korkmanıza neden olan eski programınızdan etkilenirsiniz. Bu basamaktaki önemli nokta, kurtulma eğiliminde olduğunuz düşük bilinç programının farkına varmanız ve yaşamınıza sürekli bir mutluluk ve neşe getirmek için kullanabileceğiniz bir programın var olduğunu idrak etmenizdir.3- Üçüncü basamakta; korku, öfke, kıskançlık, üzüntü gibi rahatsız edici duygularla karşılaştığınız anda Yollardan hangisini ihlal ettiğinizi belirleyebildiğinizi görürsünüz. Böylece rasyonel düşüncenizi devreye sokup, duygularınızı Yollardan birini kullanarak yorumlayınca kölesi olduğunuz eski bilinç programının süresinin giderek azaldığını görürsünüz. Üçüncü basamakta, yaşadığınız olumsuz duyguları ortadan kaldırmak birkaç saatinizi alabilir. Fakat artık, sinirli olduğunuz sürenin yavaş yavaş azaldığını ve olumsuz duyguları sadece birkaç dakika yaşadığınızı görmeye başlarsınız. Hala olumsuz duygular yaşayabilirsiniz, fakat bunlardan çok daha kısa zamanda kurtulursunuz.4- Dördüncü basamakta; hoşlanmadığınız birşey yapıldığında kızmaya başlayabilirsiniz, fakat o anda Yollar’dan bir ya da ikisi bilincinizde parlayıverir. Bunlar kızgınlığın gelişmesine izin vermeyen bir içgörü sağlar size. Özgürlüğünüz giderek çoğalır. Sevme, kabullenme ve insanlarla akıcı ilişkiler kurma yeteneğiniz hızla artar.5- Beşinci basamakta; olumsuz duygularınızı harekete geçiren tüm düşük bilinç programını ortadan kaldırmış durumdasınızdır. Yaşadığınız olayları, Yollardan birini (bilinçli ya da bilinçsizce) kullanarak yorumlar ve ona göre karşılık verirsiniz. Benzeri durumlarda önceden öfke ya da kıskançlık duyduğunuzu hatırlayabilirsiniz; fakat öfke ve kıskançlık duyguları artık harekete geçmezler. Düşüncelerinize yön verecek programı kendiniz belirlediğiniz için aklınızın efendisi olduğunuzu idrak edersiniz. Bu, elde edebileceğiniz en büyük başarılardan biridir.Oniki Yol’u günlük yaşamınızda kullanmaya başlar başlamaz hayatınızın güzel, yeni bir boyut kazandığını görürsünüz. Önceden başınızı ağrıtan sorunlar şimdi biyokompüterinizi yeniden programlama işinde güvenle kullanabileceğiniz hayati deneyimlere dönüşürler. İster biyokompüterinizin program kalıplarına uygun olduğu için -mutluluğu, ister gelecekte bu sorunla tekrar karşılaşmamak için biyokompüterinize yeniden programlanma fırsatını veren olumsuz bir duygunun başlangıcını yaşayın, yaşadığınız herşeyin gerçekten mükemmel olduğunu anlamaya başlarsınız.Bu verilen Oniki Yol’u bilincinizin derinliklerine yerleştirmek için onları iyice ezberleyin. Ezberleme, bunları bilinçaltı algılarınızı şekillendirme programı olarak kullanmanıza yardımcı olur. Onları sadece anlamak için okumak, onları yaşamınızı işler kılabilecek dinamik araçlar olarak kullanabilmenize yeterli olmaz. Bu Yolları bilinç akışınızın her dakikasını yorumlamakta kullanın. Onlar sizi doğruca yüksek bilince götürebilir ve doğuştan hakkınız olan sevgi, mutluluk, bilgelik ve başarıyı sağlayabilirler.Yüksek Bilinç Kılavuzu – Ken Keyes Jr.

kaynak

Devamını Oku »

5 Eylül 2012 Çarşamba

19 Temmuz Yeniay Niyet çalışması






19 Temmuz Perşembe günü Yengeç burcunda bir yeni ay gerçekleşecek. 
O güne özel saat 18:00 te, Günün ve saatin enerjisine uygun bir esma ile "Ya Vedud" niyet çalışmamız olacak.

Esmalar Allah'ın sıfatlarını belirten, Kainata ve evrene manası yönünde tecelli eden isimlerdir.. Her bir esma kendi doğrultusunda dünyaya bir düzen sağlar. Böylelikle sağlıktan rızka kadar dünyada ki her bir olgu esmalar ile çalışmaktadır.


Esmaları eğer kalben sevgi ile manasının tezahürünü isteyerek okursanız manevi derecenize bağlı olarak size dilediginiz yönde yarar sağlar.

Esmaları Nasıl Okumalıyız?


Esmaları eger mümkünse abdestli okumalıyız ancak bu şart degildir sadece edeb gereği daha güzeldir biliyorsunuz ki abdest manevi kirlerden negatif etkilerden arındırır, arınmış bir şekilde esma okumak daha hoş olacaktır ama mümkün degilse abdestsizde okuyabilirsiniz. Hiç biri Allah'ı anmaya engel teşkil etmez. 
Yeter ki iyi niyetler içerisinde olsun.

Gelelim çalışmamıza;


19 Temmuzda çalışacağımız Esma "Ya Vedud" demiştik.


Ya Vedud  Esmaül Hüsna'daki 48. İsimdir.
Anlamı: Sevilip, dostluğu kazanılmaya en fazla layik olan.
Yorumu: Barıştırma. Aşk. Sevgi. 

Her yeni ay bazı konuların ön plana çıkmasına destek veriyor. Yeniayın o saatlerdeki enerjisini o yönde kullanabiliriz ve bu yeniayda Sevgi ve Aşk enerjisini hayatımızda aktive etmek için "Ya Vedud" okuyoruz. Aynı zamanda bu yeniayın aile ve yuvada huzur, ev sahibi olmak gibi niyetler üzerinde de olumlu tesirleri vardır. Yalnız bu tarz maddi bir dilekte bulunacaksanız 196 adet "Ya Vehhab" okumanızı öneriyorum.

Nasıl yapacağız?


Saat 18:00den itibaren önce niyetimizi yapıyoruz.


"Hayatımı şu andan itibaren sevgi ve güzellik enerjisi ile dolduruyorum. Kendimi sevmeye, başkalarını sevmeye ve evreni sevmeye karar veriyorum. Evrenden bana gelen sevgi enerjisini mutlulukla kabul ediyorum ve sevgi içinde bir hayat sürmeye niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladığını biliyor ve hissediyor bunun için Allah'a şükrediyorum!"

19 besmele ile birlikte 400 Ya Vedud okuyoruz.


Evlilik isteyenler şu niyeti;

Mutlu bir evlilik yapmayı seçiyorum.  Bütün kalbimle ve beynimle evet diyeceğim, evleneceğim kişinin hayatıma girmesi için şimdi güçlü bir şekilde niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladığını biliyor ve hissediyor bunun için Allah'a şükrediyorum!"Evliliklerinde ve ilişkilerinde uyum isteyenler ise Aşağıdaki niyeti;Eşimle evliliğimizin mutlu ve uyumlu olmasını seçiyorum. Eşimi sevmeyi ve onu desteklemeyi kabul ediyorum. Eşimin bana sevgi,saygı ve anlayış göstemesini tüm kalbimle istiyorum ve bu isteğimi elde etmeye kesin olarak niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladığını biliyor ve hissediyor bunun için Allah'a şükrediyorum!"Aynı zamanda o gün yapabileceğiniz (“ben sağlıklıyım!” gibi sade bir olumlama bile bu ay süresince en çok mide, karaciğer, göğüs bölgesi, solunum yolları üzerinde etkili olacaktır. 
Bu da sevgili Astrolog Yurdahalda görüp aklıma gelen bir son dakka notu!


kaynak

Devamını Oku »

2 Eylül 2012 Pazar

Ramazan Çalışması

Merhaba, blogumun güzel izleyicileri,
Biliyorsunuz Ramazan İslamiyette 11. Ayın Sultanı olarak adledilmiş çok özel ve çok Mübarek bir ay!.
Senede bir defa gelen bu fırsatı ve böylesine kıymetli bir ayı değerlendirmemek çok büyük bir kayıp olur.





Bizlerde elimizden geldiğince bu ayın bereketinden nasip alalım istiyorum ve bu sebeble yine niyetlerimizin kabulu için Esma çalışmalarımız olacak. Yine beraber bir yürek olarak dua etmenin verdiği haz ve heyecanla ellerimizi birleştireceğiz inşallah!
Çalışmalar için biliyorsunuz hepimiz için ortak bir saat belirliyorum-ki bu saatler tekrar tekrar söylüyorum rastgele seçilmiş saatler değil bunun önemle altını çizmek isterim.
Her Esmanın belli bir ebced değeri ve daha tesirli olduğu vakitler var. İşte her Esmanın tesirini daha fazla gösterebileceği saatlere göre bizzat tarafımdan Astrolojik olarak tek tek hesaplanarak oluşturulmuş tablolardır.
İki çalışma var. Dilediğiniz gibi içinden saat ve Esma seçebilir tekiyle ikisiyle üçüyle vs çalışabilir, dilerseniz hepsine katılabilirsiniz.
Unuttum, kaçırdım oldu mu, gibilerinden sorular sormayın. Tamamen sizin seçiminize kalmış.
Ama yaptığınız zaman Tezahür çalışma grubu sayfasında veyahut blogta yorumlara katılır ve dua ve dileklere katılırsanız hep birlikte coşkuyu ve enerjiyi artırmış oluruz ki çok daha güzel olur.
Esmalar ve okuyacağımız saatler
Öncesinde 19 Besmele
Cuma                                    : 14:30 Ya Vehhab 196  Dilek için
Cumartesi                              : 14:30 Ya Hafiz-  998 Korunma için
Pazar                                     : 14:30 Ya Rahim Ya Selam-  131 Korunma için
Pazartesi                                : 14:30 Ya Mucib Ya Vasi -137 Bolluk bereket
Salı                                        : 14:30 Ya Kavi Ya Metin - 116 Şifa ve güç için
Çarşamba                              : 14:30 Ya Fettah 489 Bolluk bereket için
Perşembe                               : 14:30 Ya Samed- 134 Şansın açılması için
Ayrıca aşağıdaki esmalardan birini veya bir kaçını yine aşağıda verdiğim saatlerde bir ay boyunca çalışabilirsiniz. 
Öncesinde 19 Besmele
*****************************************************
Her hangi bir dilek için Ya Mucib -Ya Vehhab- Ya Latif 196
Evlilikle ilgili dilekleri olanlar Ya Mucib- Ya Selam- Ya Fettah 489
Mal mülkle ilgili bir dileğiniz var ise ev, arsa, araba vesaire gibi..
Ya Mucib- Ya Malikel Mülk 212defa
Sağlık için Ya Hayy-Ya Muhyi-  68
Ticari işleriniz için Ya Selam Ya Macid 48
İşte terfi için Ya Mucib Ya Azim 1020
Hukuksal işler için Ya Hakem- Ya Adil 68
*****************************************************
Cuma: 22:00
Cumartesi: 22:40
Pazar: 22:35
Pazartesi: 23:30
Salı: 21:15
Çarşamba: 22:45
Perşembe: 22:00

Yani örnek olarak verecek olursam: Diyelim ki ben Ev almaya niyet ederek "Ya Mucib- Ya Malikel Mülk'ü 212 defa" okumak istiyorum. Cuma günü okuduğumda 22:00 da, cumartesi okuduğumda 22:40da ve devamı tabloda belirtildiği gibi saatlerde okuyacağım. Diğer esmalar içinde aynı şekilde geçerli.. Esmalardan ihtiyacınız olanı siz seçiyorsunuz ve benim tabloda belirttiğim saatlerde okuyorsunuz..
Umarım detaylı anlatabildim:)
Son olarak;
Tabi çalışmayı yaparken yine "Tezahür çalışma grubu üyelerinden bu çalışmayı yapan arkadaşlarımında dualarını kabul et Allahım!" demeyi unutmayalım..




Hepsi bu!


Anlaşılamayan bir şey varsa sorularınızı yorum-mesaj-mail olarak atabilirsiniz.
Allah herkesin dileğini kendisi için hayırlı olacak şekilde versin inşallah!
Dualarınızda olmak dileğiyle.
Sevgilerimle..


kaynak
Devamını Oku »

1 Eylül 2012 Cumartesi

Markanıza GDO bulaştırmayın... Yemezler!

Markanıza GDO bulaştırmayın... Yemezler!

GDO



kaynak

Devamını Oku »

Etiketler

acı affetme Affetmek aile akıl Alglamada Anlatm Aramak ARINMA Aroma Astroloji Astrolojik Aynalar Bahar başkaları Bayram beden Beden dili Bedensiz BEREKET beyin Beyinde Beyni Beynin Beyniniz bilgi bilim bilimsel bilinci Bilincine bilinçaltı Bilmek birey Bitkisel bolluk BOLUK Burak cümle çekim dalga damla Davet Deerlerimizin degerli Deniz Depresyonun DERSLER Detoks Dikkat Dilek Disgrafi Disleksi düşünce Egoist egzersiz EGZERSZ ekmek eleştiri. öfke emsimizi enerji Enerjilerinin Epifiz Eruhunuzu evlilik evren fayda FAYDALANMAK FAYDALARI Felsefe fizik fiziksel Fregoli frekans garip GCJoseph Gcyle geçmiş Gelecek geliim gerçek GERDE gerilim Gidecek Gizemli gizli güven güzel harika Hasta hastalık Hastalklar Hayal Hayallerinizin hayat Hayata HAYIRLI Hikaye Hiperaktivite Hipnozu hissederim Holografik Hologram Hoşgörü hoşgörüsüzlük huzur huzurlu Illuminati ilâc ileti İletişim inanç insan insanlar Kabala Kadim kaos Karanlk kavga kelime Kelimeler Klasik korku Korkular KORUMA Korunma Kristaller kuantum Kuantum Fiziği kurallar Kyamet liste LKLERMZ madde Makbul MEKTUP Melek Merak Mevlana Mevlanann Mezar Mftolunun Moloküler mucize Mucizeleri MUTSUZ NAMASTE Nazar Nefret neşe Niyet ODAKLANMA Okuma Okyanus olacaksn olumlama olumlamas olumlu olumsuz para paralel Paranormal Patolojik Peeling Peinden pozitif POZTF Pratik PRATK PROGRAMLAMA Psikoloji psikolojik Quantum Düşünce Rahat RAHATSIZLIIMIZ refah Reformist Romantik ruh Ruhsal sağlık Sanat seniz sevgi sıkıntı sistem Sonsuz sorumsuzluk sorun sorunlar Stres Sufizm suyun şifa şükretme tabiat tedavi Tehlikeli teori Terapi tesadüf toplum Uymasn üzüntü zaman Zarar zeka zellikleri zenginlik zerine zihinsel