16 Aralık 2011 Cuma

Psikanaliz ve Raja Yoga


Beni bu çalışmaya yönelten en büyük etken “ KENDİNİ BİL “ sözcüğünün uyarısı oldu. Bu sözcük ki, binlerce yıldan beri özlü ve anlamlı içeriğini korumaktadır. Antik Yunanistan’daki DELF tapınağının kapısına yazılmış bir uyarı. Anlayabildiğim kadarıyla bizler için, açık seçik ve yalın bir uyarı ve hala geçerli. Kendimizi bilelim, fakat nasıl? Kendimiz hakkında bilgilerimiz çok sınırlı. Hele ruhsal yönümüzün bilinip kavranması ise daha da zor. 

İnsanın ruhsal yönünün ele alınması Batı dünyasında yüz yılı pek fazla aşmadığını görmekteyiz, Törelerin, inançların ve dinsel otoritenin etrafına koza ördüğü insanın iç dünyası bu yüzden pek incelenememiştir. İnsanın bu yönde Batı dünyasında ilk neşteri atanın Freud olduğunu biliyoruz. O, insan bilincini, davranış nedenlerini ele aldığında yer yerinden oynamıştı. Hele libido savı, Oidipus ve Elektra kompleksleri o dönemin insanını şaşkına çevirirken, birçok bağnaz otorite kurumlarının da şimşeklerini üzerine çekmişti. O güne kadar bu konulara hiç kimse bu denli açıkça parmak basmadığı için, uzun yıllar onun bu ileri sürdüğü düşünceler, pek fazla irdelenmeden belli bir bilimsel çevrede kabul görmüştür. Doğal olarak tez’e karşı antitez oluşturulmazsa , ne yazık ki tezde büyük çelişkiler olsa bile, doğru gibi kabul görür. Doğal olarak bu bilimsellikten uzak bir görüş biçimidir. Bu nedenle, şlk çatlaklar, Adler ve Jung’da ortaya çıkar. Adler bireysel psikoloji olarak, istenç gücünü, Jung ise bu iki görüşü de çelişkili bularak, analitik psikoloji diye bilinen kendi teori ve pratiğini geliştirdi. Erich From ve Wilhelm Reich da freud’u temel olarak daha değişik kuramlar geliştirdiler. Her şeye karşın bu gün bile adı en çok anılan Freud, psikanalizin isim ve anlam babasıdır. Onun Libido, Oidipus ve Elektra tezleri, yeni yaklaşımlarla yara almadına karşın, yine de tabu olan cinselliği ve onun insan yaşamında ne denli yer tuttuğunu dile getirmesi, bir devrim niteliğindedir. Cinsellik, bilinç ve davranış biçimlerinin incelenmesi, insanı çözümlemede önemli yer tutmaktadır. Fakat yine de insanı tanıma yönünün çok küçük bir bölümüdür. En büyük gizem, bilinçaltıdır. Ancak bilinçaltının derinlikleri uzay kadaruçsuz bucaksız ve bilinmeyenlerle doludur. Bu konuda Batılı ruhbilim uzmanlarının hala elyordamıyla ilerlemelerindeki ana neden, alışılagelmiş, kalıplaşmış, mantık ve akıl çemberini kıramamalarından doğmaktadır. Çünkü sınırlı bir akılla , sınırsızlık kavranamaz. Bu yaklaşım, Mısır bilgelik Tanrısı HERMES’in dir ( M.Ö. 2600 ). Mantık çemberini kırmak ve aklı aşmak bilinçaltının yollarını açabilir. Uzakdoğu ise binlerce yıldır evreni, yaşamı, bilinci, bilinçaltını ve cinselliği kavramak için bir çok YOGA metodu geliştirmiştir. Bu bilgiler yıllar boyu uzun yollar aşarak bir çok uygarlığı etkilemiştir. Bu etkileşimlerin derin izleri felsefi olarak Schopenhauer ve Nietzsche’de , Psikolojik olarak da Jung ve Erich From’da görülür. Jung 1930 yılında Çin felsefe araştırıcısı Richard Wilhem ile birlikte yazdığı “ Altın Çiçeğin Sırrı “ ( Çin yogası ) . adlı kitapta, Yin-Yang ( Karşıtların Bir’liği ) düşüncesinin derinlemesine incelenmesidir. Konuya açıklık getireceği için Jung'’n "“Bilinç ve Bilinçaltının İşlevi "“ile, bir Jung araştırmacısı olan Frieda Fordham’ın “ Jung Psikolojisinin Ana Hatları “ adlı yapıttan birkaç alıntı düşüncelerimize ışık tutacaktır. “ Tüm bilgilerin dış dünyasının basit çözümlerle elde edilmesine yönlendirilmiştir. Fakat bu gün kesinlikle biliyoruz ki, bilinçaltının yoğun bir içeriği vardır ve bu içerik bilinc’e çıkarılabilse, engin bir bilgi artışı elde edilir.
 “ Bilinçaltı kişileşebilseydi, erkekle kadın, yaşlı ile genç, doğumla ölüm sınırlarında yaşayan bütünsel bir canlının çizgilerini taşırdı, hemen hemen ölümsüzlüğe yakın bir biçimde, bir-iki milyon yıllık insan deneyimleriyle dopdolu olurdu. “  

Bilinçaltı devirden devire kalıt yoluyla geçen işlevsel düzen olduğundan her zaman var oldu. Bilinç, bilinçaltı ruhun gecikmiş bir filizidir.”

“ Öz, bütünlüğün merkezidir. Çünkü erkek ve kadındaki, bilinç ve bilinçdışındaki, iyi ve kötüdeki, erkek ne dişideki tüm zıtlaşan öğeleri birleştiren ve bu şekilde onların biçimini değiştiren bir işlevdir. Ona ulaşmak için kişinin doğasındaki akılcı olmayan , karmaşık olduğu kadar aşağılık olan yönlerin de kabul edilmesi gerekir. Bu aşamaya büyük çaba harcamaksızın olgun bir insan tarafından ulaşılamaz. Batılı kafa, Doğu’lunun tersine, paradoksları kolaylıkla hoş görmediğinden, bu süreç acı çekmeyi gerektirir. Hindu için en yüceden en basite kadar her şey “ ÖZ “ de dir. “


Bütün Uzakdoğu düşüncelerinin etkisine karşın Frieda Fordham şöyle diyor. “ Doğu düşüncesiyle olan teması Jung’a biliniçdışının bir çok gizli yönlerini aydınlatmış ve onun “ Öz “ kavramı Altın çiçeğin Sırrı adlı kitabında fomüle edilmesine yol açmıştır. Ancak Jung bize herhangi bir biçimde Doğuyu taklit etmememizi önermektedir. Bu şekilde davranmak her gün gece elbisesi ile dolaşmak gibi gülünç olur der." Bu yaklaşım aynı zamanda biz Batıyı taklit edenler için de geçerli bir uyarıdır. Jung her şeye karşın şu düşünceleri de öne sürmekten kendini alamaz. “ Bütün olmuş bir insan, bir bireydir, fakat bireysel değildir. Bireysel olmak, sık sık başkalarına rağmen farklı davranışlar getiren veya egoist biçimde davrananlar için kullanılan “ ego merkezli “ olmak demektir. Bireyleşmeyi sağlamış kişi ise kendi özgün kişiliğinin farkında olmasıyla ve bilinçdışı kabullenişiyle, tüm canlılarla, hatta inorganik madde ve evrenle olan kardeşliğini gerçekleştirmiştir.” Uzakdoğu düşüncesinin etkisini Erich Fromm’da da görebiliriz ve Zen-Budizm adlı yapıtının ön sözünde “ Zen Budızm ile ilgili edebiyatla tanışıklığım vardı. Gene de toplantının üzerime yaptığı uyarıcı etki ve konu üzerinde sonradan da düşünmemi sürdürmüş olmam görüşlerimde değişmelere ve önemli gelişmelere yol açtı. Bu sözlerimle yalnızca Zen konusundaki anlayış değişimi değil, ama aynı zamanda bilinçdışını oluşturan şeylerin neler olduğu, bilinçdışının bilince dönüştürülmesi ve psikanalizle ilgili görüşlerimde olan değişimi de anlatmak istiyorum. ( 1957 ) derken bu etkileşimin ne denli güçlü ve köklü olduğunu açıkça vurgulamış oluyor. Freud’da bu etkileşimi göremiyoruz. “ Onun, insanı anlama ve yargı eteneği arasında ikiye bölünmüş olarak görülür. Yine ona göre insanları kardeşçe sevmekse gerçeğe uymayan, olmayacak bir istektir. Gizemci yanı ise çocukluk dönemi özseverliğine ( narsizm ) gerileme isteği olarak değerlendirilir. “ Erich Fromm’un da katılmadığı bu yaklaşım, Freud’a özgü, fazla derine inmeden ileri sürülmüş bir görüştür. Nitekim bu sorumsuz görüşleri , etrafındaki çalışma arkadaşlarını ondan uzaklaştırmıştır. Bu nedenlerle görülüyor ki, zamanın akışı içinde Freud’un bazı yaklaşımları sarsıntı geçiriyor. Epistomolog ( bilgi kuramcısı ) Karl Poper “ Yanlışlığı kanıtlanmayan bir önermenin doğru kabul edilmesi tehlikesi vardır” uyarısında bulunarak, Freud’culuk ve Psikanaliz bilim değil demektedir. Çünkü bir disiplinin bilimsel sayılabilmesi içim “ reddedilebilir “ fakat “ reddedilmemiş olması gerekir. Bu durum, fazla irdelenmeden, ileri sürülen savların kaçınılmaz acı sonu da gözler önüne sermekle bizlere uyarı niteliğindedir. Aynı zamanda son yüzyılda Batıdan gelen her şeyin doğru, iyi ve rasyonel olur düşüncesine kapılan bizlere bir derstir. Buna en çarpıcı örnek de “ Budistler ruh halinin şartlı ilişkilerinin incelenmesi için 404 948 533 248 soru saptanmıştır. Bu değer Batıda on soru ve beş seçenekle mutluluk derecesini saptamak veya sekiz sözcüğe verdiği cevaptan hastanın bunalım kaynağını bulmakla karşılaştırılırsa, işin ciddiyeti derecesi ortaya çıkar. Bu gerçekleri tartışmaya açık bırakarak, Uzakdoğu Psikanalizi olan Raja Yoga ile tanışmadan önce yoga felsefesi ve tarihine kısaca gözatmak konuya açıklık getirecektir. Yoga, Hindistan’da gelişmiş çok eski bir uygulamadır. Ana amacı, bireyin insan olarak kendisinde olan gücü ve ruhsal bilincini kavramasıdır. Sözcük anlamı Sanskritçe “ Boyunduruk “ anlamındadır. Genel felsefesi de evrendeki canlı, cansız her şeyin birbirine bağımlı olmasıdır. Yoganın kökenleri M.Ö.3000 yıllarına kadar dayanır. Bulgular arasında yazısı okunamayan yoga figürleri görülmüştür. Yoganın mitolojik koruyucusu ŞİVA olduğu görülmektedir. Yogada ilk olarak VEDA’lar söz etmektedir. Katha Upanişat’da “ Beş duyunun ve kafanın işlevleri durdurulunca, mantık susar ve sonra üsyün yol başlar. “ ifadesi yoganın neler başarabileceği belirtilmektedir. Bir çok yoga türü vardır. Bunlardan en önemlileri şunlardır.

İnana Yoga : Bilgi ve bilgelik
Karma Yoga : Eylem
Bhakti Yoga : Sevgi ve bağlılık
Hatha Yoga : Fiziksel eksersiz
Raja Yoga : Zihin ve isteme yetisinin kontrol edilmesiyle ilgili.

Batıda yoga daha çok psikoterapik bir tarzda uygulanır. Bilimsel yönüyle yoga ise çok daha ilginçtir. Atomların içinde taneciklerin katı olmadığı ve elektromanyetik hareket dalgalarından oluştuğu ileri sürülmektedir. Madde bir enerji türüdür. Samkhya felsefesinin temeli, maddenin ne yaratılabileceği ne de ortadan kaldırılabileceği düşüncesine dayanır. Organik ve inorganik şekiller ana unsurların sürekli değişmeleriyle ortaya çıkar. Bunların yanında yoganın fizyolojik olgularda nabız , kan basıncı, iç organların salgı bezleri çalışmalarının kontrolünü ele alma ele alma gücü olduğu kanıtlanmaktadır. Konumuz olan Raja Yoga’ya dönersek 1905 yılında İngiltere’de Yoga Ramacharaka!nın, Raja Yoga’nın esaslarını açıklayan ve on iki bölümde yapılan konferansların kitaplaşmış metinlerinde özetlenmiştir. Raja Yoga özetle insanın “ gerçek varlığını “ tanıması ve onu beden ve zihnin bütün bölgelerinde egemen kılmayı temel alır. Raja Yoga aynı zamana içimizde “ Tanrısal “ gücü tanımamızı , onun içindeki ve dışındaki dünyaya efendilik etmesini sağlar. En önemlisi bireyin dış dünyaya saldırmadan önce içindeki dünyaya egemen olmanın önemini vurgular. Önce bireyin kendi öz varlığını “ BEN “ ini tanımasını ister. “BEN” in kavranması sonucu birey bedenini ve zihnini beceri ile kullanmasını başarır. İşte bu nedenle Raja Yoga insanı tanrısal sevgi, tanrısal güç, Tanrısal bilgelikle dolu ve “ Tanrısal alevin bir kıvılcımı olarak görür. “ Bu görüşler yüzlerce yıl sonra, çoğumuzun çok iyi tanıdığı “ Tasavvuf Felsefesinin “ temelini oluşturacaktır. O nedenle bizlere bu pek yabancı gelmemekte ve özü ( Atman’ı ) kavramamız kolaylaşmaktadır. Ortadoğu ve Batının insanı ele alış yönü trajik bir olgudur. Tanrının buyruklarına karşı gelmiş, Adem ve Havva cennetten kovularak yaşamı zorluklarla dolu bir dünyaya atılmışlardır. Her ikisi de, öncelikle Havva, suçlu ve günahkardır. Bütün onlardan üreyen insanoğulları aynı günahın mirasçılarıdır. Bu suçluluk ve günah işlemişlik duygusunun , beyinlere 3000 yıldır kazınmış olduğunu görüyoruz. Halbuki Uzakdoğu, insanı yüceltir ve özünde Tanrısal bir özdeşlik bulur. Kul olan burada efendidir. Bir moral güçtür. Batı dünyasında, Uzakdoğu felsefelerine artan ilginin kaynağı insana verilen bu değer olduğu kadar, son bilimsel bulguların bu felsefeyi doğrulayan bir çok noktanın bulunmasındandır. Daha önce belirttiğimiz gibi on iki bölümde açıklanan Raja Yoga aşamalarının başlıklarını ele alalım. Ben Benliğin zihinsel araçları Varlığın geliştirilmesi Zihnin denetimi Dikkatin araştırılması Algının genişletilmesi Bilincin gelişmesi Zihnin alt ve üst bölgeleri Zihnin düzeyleri Bilinçaltının kullanılması Bilinçaltı ile karakterin inşası Bilinçaltı etkiler Ben’in ve bilincin gelişmesi bölümleri konuya yeterli açıklama getireceği düşüncesiyle diğer aşamaları, merak edenlerin araştırmalarına bırakıyorum. Yogi ustaları ilk aşamanın ana düşüncelerini şöyle açıklar. “ Evrenin en üstün zekası MUTLAK , insan dediğimiz ve bu gezegenin en üstün varlığında kendini gösterir. MUTLAK, evrende uzak değildir, güneşler ve gezegenlerde sonsuz sayıda hayat biçimlerinde de kendini gösterir. Bu hayat biçimlerinin çoğu bu gezegendeki bizler tarafından bilinmemektedir. Ve ortalama bir insan aklı ile kavranamaz. İnsan, dışındaki evreni çözmeden önce , içindeki evrene, kendi egemenlik alanına hükmetmelidir. Bunu başardıktan sonra bilgi sofrasında kırıntılar dilenen bir köleden çok, sırlarını isteyen bir efendi olarak, dışındaki alemin bilgilerini kazanmak için ilerlemelidir. Her kes için gerekli bilgi kendisine ait bilgilerdir. Mutlak’ın bu gezegende en üstün görünümü insan, olağan üstü biçimde düzenlenmiş bir varlıktır. Bunu ortalama bir kimse bile gerçek doğanın bir parçası olarak anlar. İnsan fiziksel,ruhsal ve zihinsel oluşumu içinde en üstün ve en düşük düzeydeki hayatı içinde bulur. İnsanda bulunan yeteneklere ek henüz gizli halde duran daha yüksek yetenekler bulunur. Bu gizli yetenekler, gelişmenin belirli aşamasından sonra ortaya çıkabilir. Bundan başka insanda irade vardır. Benliğin bu kudretinin MUTLAK’tan doğma hakkı oluşu, yogi felsefesini bilmeyenler tarafından güç anlaşılır. Fakat, bu zihinsel ve fiziksel şeyler insanın kendisi değildir. İnsan, kendisine ait olan, bu alet ve cihazları kontrole, yönetmeye ve onlara efendilik etmeye muktedir olmadan önce kendisinin ne olduğu gerçeğini anlamaya başlamak zorundadır. BEN ile Ben olmayanı ayırt edebilmelidir. Yogi ustaları MUTLAK insan özdeşliğinin yanlış anlaşılmaması için şu uyarıyı yapar. Temel fikir “ Her şeyin birliğidir. “ Bu büyük gerçeğin bilinçte uyandırılmasını ve anlaşılması ana amaçtır. Fakat şunu adayın zihnine iyice yerleştirelim ki, ona MUTLAK olduğunu öğretmiyoruz. “ BEN TANRIYIM “ inancı telkin etmiyoruz. Gerçek bir varlıksınız Tanrının kendi değilsiniz. Fakat MUTLAK’ın mirasçısınız. “ İNSANIN GERÇEK VARLIĞI KUTSAL ATEŞTEN GÖNDERİLMİŞ TANRISAL KIVILCIMDIR. “ O tanrısal ana ve babanın çocuğudur. Ölümsüzdür. Yıkılmazdır ve yenilmezdir. Fakat içinde gizli ve potansiyel niteliklerden bazen habersizdir ve kendisini bilmez. Onda gerçek tabiatın bilgisi geliştiğinde ve uyandığında , niteliğini ve MUTLA’ın kendine ne verdiğini anlar. Gerçek kişiliği uyanmaya başladığında, ona ek durumdaki şeyleri, yarı uyanık halde iken kendisinin varlığı diye kabul ettiği şeyleri bir tarafa bırakır. Bundan kurtulduktan sonra en sonunda BEN OLMIYANLARI tamamen terk eder, onların tutsaklığından kurtulur. Sonra terk ettiği ilavelere döner ve ONLARI KULLANIR. GERÇEK KİŞİLİK NEDİR Hayvanlar BEN hissine sahip değildir. Dış dünyanın, isteklerin, hayvansal arzu ve hislerinin bilincine varmışlardır. Fakat bu bilinçleri, kendilerini bilme aşamasına erişmemiştir. Kendilerini ayrı bir varlık gibi düşünemezler ve düşüncelerini yansıtamazlar. Tanrısal kıvılcımın, benliğin, gerçek kişiliğin bilincine varmamışlardır. Tanrısal kıvılcım ilkel hayat biçimlerinde hatta insan hayatının ilkel şekillerinde dahi, varlığın özünde vardır. “ Fakat ışığını kapatan bir çok kılıfla gizlidir. “ Vahşinin zihninde uyur ve vahşi uyandığında ışığını dışarı vermeye başlar. Sizde, BEN’in ışıklarının, onu örtenleri delerek çıkması, zorlu çabayı gerektirir. Gerçek kişilik, uykusundan uyandığında, rüyaları kaybolur ve dünyayı olduğu gibi, kendi rüyalarının saptırılmış görüntüleri gibi değil, gerçek içinde görmeye başlar. Vahşi ve Barbarlar BEN bilincine çok az ölçüde varmışlardır. Bilinç yönünden hayvanlardan biraz daha yukarıdadırlar. Onlar BEN’i hemen hemen bedenlerinin istekleri, isteklerinin tatmini, hislerinin memnun edilmesi, kişisel rahatlarının güvenliğe alınması, şehvetlerinin açıklanması ve vahşi kuvvetlerinin bilincidir. Bu durumu yalnız vahşilerde değil, uygar geçinen insanlar arasında da bu aşamada bir çok kişiye rastlıyoruz. Onlar düşünce güçlerini, bedenlerinin isteklerini tatminde kullanırlar. Gerçekte bunlar “ içgüdü “ düzeyinde yaşarlar. Adayımız başlangıçta, yani saf zihinsel düzeyden ruhsal düzeye geçtiğinde BEN’in gerçek kişiliğinin beden ve zihinden üstünlüğünü, her ikisinin de BEN tarafından bir alet ve cihaz gibi kullanıldığını anlar. Bu bilgiye saf mantıkla gelinmez. Bununla beraber zihin böyle gayretleri kavramak ve konuyu anlamakta yardım için gereklidir. Yogi ustaları da bunu kullanır. Ancak gerçek bilgi, bilinçlenmenin özel bir şekli gibi gelir. Aday gerçek BEN’den haberdar olur. Bu bilinçlenmeye ulaştığında aday başlangıç ( mübtedi ) derecesindedir. İkinci derece bilinçlenmeye geçtiğinde ve BÜTÜN ile ilişkisini anlamakta, ilerlemeye başladığında diğer bir deyimle varlığın genişlediğinin belirtilerini görmeye başladığında, “ USTALIK “ yoluna girer. İnsan kendisinden ötedeki bir etkiyi kullanmayı ümit etmeden önce, kendisinin efendisi haline gelmelidir. Gelişme ve kudrete giden özel bir yol yoktur. Her adım sırası gelince atılmalıdır. Her aday kendisi ve kendi gayreti ile yükselmek zorundadır. Fakat ona zor yerlerden geçerken, daha önce bu yolu aşmış bir öğretmen yardım etmelidir. Kendinizi meditasyon haline getiriniz. KENDİNİZİ, gerçek BEN’liğinizin bedenden bağımsız bir varlık gibi, fakat bedeni de bir alet ve bir örtü gibi kullandığınızı, vücudunuzu bir elbise gibi çıkarabileceğinizi düşününüz. Bedeninizi terk ettiğiniz halde aynı BEN olduğunuzu anlayınız. Bunu yaptığınızı tasarlayınız ve bedeninize yukardan bakınız. Vücudunuzu kimliğinize etki etmeksizin terk edebileceğiniz bir kabuk gibi düşününüz. Onu avantajlı şekilde kullanınız, sağlıklı, kuvvetli ve dinç yapınız. Fakat hala yalnızca sizin gerçek varlığınız bir kabuğu veya örtüsü gibi düşününüz. Bedeninizi daima değişken, fakat sizin benliğiniz tarafından bir arada tutulan, iradenizle geliştirebileceğiniz atom ve hücrelerden meydana geldiğini kavrayınız. Vücutta sadece ikamet ettiğinizi, bir evi kullandığınız gibi kendi rahatınız için kullandığınızı anlayınız. Bedeninize ruhun MABEDİ gibi bakınız, itina ediniz ve onu BEN için uygun bir barınak yapınız. “ Kendini Bilme “ düşüncesine yeterli ışık tutan BEN kavramının yanında 7. Bölümde işlenen “ Bilincin Gelişmesi “ ne de kısaca değinmek yaşadığımız bu güne olduğu kadar, gelecek günlere de yerinde bir uyarı olacaktır. BİLİNÇ, daha çok zihin bilimini incelememiz sırasında kullandığımız bir sözcüktür. Anlamı, zihinsel işlemlerin ve hislerin bilgisi yahut bir kimsenin kendi zihninden geçenlerdir. Hayvan, kendi hayvansal hayatını yaşar ve memnundur. Çünkü daha iyisini bilmez. Eğer yeteri kadar yiyeceği, uyumak için bir yeri, bir eşi varsa o mutludur. Bazı insanlar da böyledir. Fakat diğerleri kendilerini zihinsel rahatsızlık dünyasına karışmış bulurlar. Yeni istekler uyanır ve tatmin eksikliği, acı, ızdırap getirir. Uygarlık daha çok, daha karmaşık hale gelmekle ve yeni zevkler kadar yeni ızdıraplar getirmektedir.” İnsan kendisini “ eşyalara “ bağlı “ ve her yeni gün için, yapay istekler yaratır. Onları elde etmek için uğraşmak zorunda kalır. Zekası onu yukarı doğru çıkarmayabilir. Fakat bunun yerine yalnızca hayvanlar için imkansız haldeki bazı hislerini tatmin etmek yeni ve hassas aletler ile yöntemler bulmak gücü verebilir. Bazı insanlar, hislerinin, iştahlarının tatmini bir din haline gelmiştir ve zeka gücü ile büyütülmüş canavarlar haline gelmişlerdir. Bir bölümü de boş, kendini beğenmiş ve kişiliklerinin “ yanlış BEN “ önemi duygusu ile şişirilmiş hale gelmiştir. Başka bir bölümü ise hastalık halinde kendi duygularını ve düşüncelerini inceler ve zamanlarını, mizaçlarını, sebeplerini analiz etmeye harcarlar. Diğer bir gurup zevk ve mutluluk için bütün güçlerini harcarlar. Fakat mutluluk ve zevk için içlerine bakacak yerde, onu dışarıda ararlar ve bezgin, can sıkıcı bir halde bütün bunları kendilerine dert haline getirirler. Bunlardan karamsarlık ruhu içinde bahsetmiyoruz. Fakat yalnızca, bu büyük zihinsel bilincin bile, parlak yüzü olduğu kadar, tersinin de çirkin yönünün de bulunduğunu göstermek için belirtiyoruz. İnsan, bu zihinsel bilincin daha üst düzeylerine ulaşınca sonraki daha üst aşama, onu aydınlatmaya başlar, ona açıklanan hayatın yetersizliğini öncekinden daha keskin bir şekilde hissedebilir. Kendisini, kökünü, kaderini, amacını ve tabiatını anlamaya ve sınırlandırdığı zeka kafesinin çubuklarına tekrar sürtünmeye başlar. Kendi kendine sorar “ Nereden geldim?Nereye gideceğim? Var olmamın nedeni nedir? Bu sorulara dünyanın verdiği cevaptan tatmin olmaz ve ümitsizlik içinde bağırır. Fakat kendi sesinin cevabı, hapsedildiği geçilmez duvarlardan geri gelir. Cevabının kendi içinden geleceğini anlayamaz. Psikoloji, zihinsel bilincin sınırlarına gelince durur ve buradan ötede, zihin keşfedilmemiş bölgeleri bulunduğunu inkar eder. Varlıklarının daha ilerideki köşelerine kadar nüfuz edenlerin verdikleri raporlara güler ve yalnızca “ rüya , fantezi, hayal, vecd tatmin hayalleri, anormal durum “ diye bu bilgileri hasıraltı eder. Batının ve Uzakdoğunun, insanın ruhsal ya da bilinç ve bilinçüstüne bakış tarzını izledik. Freud bilinçdışını, evlerin çatı arasındaki hurdalığa benzetirken, Jung orasını bilgeliğin yeri olarak görür. Çok çelişkili olan bu görüş , Freud’un 28. Ve 19. Yıl düşünce biçiminden etkilenmesi sonucudur. Jung ve Erich Fromm ise araştırmalarında değişik kültürlerin insana ve onun ruhsal yönüne bakışlarından yararlanmasını bilmişlerdir. Günümüzde, madde ve ruhsal araştırmalarımız esnasında, tanımlayamadığımız ya da şaşkına döndüğümüz bir çok olayla karşılaşıyoruz Bu olaylara alışageldiğimiz mantık ve onu besleyen düşüncelerin dışından bakabildiğimiz oranda şaşkınlığımız azalabilir. Bizler geçmişle olan bağlarımızı gereğinden daha fazla sıkı tuttuğumuz için, daha ileriyi kavramakta zorluk çekiyoruz. Halbuki Hintliler genellikle geçmişle ve tarihle pek ilgilenmezler. Çünkü onlar için gelecek daha önemlidir. Amaçları zamanı aşmaktır. Binlerce yıl önce, Madde-Enerji, Antimadde ve zamanın göreceliğinden bahsetmeleri , bunların bir kanıtı olmaktadır. Ayrıca yoga yöntemleriyle, düşüncenin bilinçaltına yönlendirilmesi sonucunda, telepati, durugörü ve maddeyi uzaktan etkileyen bir çok olguyla karşılaşıyoruz. Bunları şarlatanlık, irrasyonel diye ret etmeyelim, çünkü en kolay yol budur. Önemli olan, onu neden ret ettiğimizi düşünebilmemizdir. İşte böyle bir yaklaşım bizi o konuda daha da bilgilendirir, bunun sonucu o konunun hiç de peşinen ret edilmemesi gereğini kavrarız. Sonuç olarak, insanların sevgi ve kardeşlik duygularına verdikleri önemin kaynağı “ ÖZ “ birliğinin bilinçaltı filizleridir. Devraldığımız kültür miraslarının temelinde, insanın yüceliği ve sevginin önemi büyük yer tutar. Bizlere düşen görev, kardeşlik ve sevginin önemini içten kavramak ve kendimizi bilmede gerçekçi çaba harcamaktır. Bu düşünceleri Valery’nin çok düşündürücü yaklaşımı ile noktalıyorum.
“ Evet, beni gönlünüze göre görüyorsunuz, ama gördüğünüz kendinizden başkası değil. “
Valery-Mon Faust

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler

acı affetme Affetmek aile akıl Alglamada Anlatm Aramak ARINMA Aroma Astroloji Astrolojik Aynalar Bahar başkaları Bayram beden Beden dili Bedensiz BEREKET beyin Beyinde Beyni Beynin Beyniniz bilgi bilim bilimsel bilinci Bilincine bilinçaltı Bilmek birey Bitkisel bolluk BOLUK Burak cümle çekim dalga damla Davet Deerlerimizin degerli Deniz Depresyonun DERSLER Detoks Dikkat Dilek Disgrafi Disleksi düşünce Egoist egzersiz EGZERSZ ekmek eleştiri. öfke emsimizi enerji Enerjilerinin Epifiz Eruhunuzu evlilik evren fayda FAYDALANMAK FAYDALARI Felsefe fizik fiziksel Fregoli frekans garip GCJoseph Gcyle geçmiş Gelecek geliim gerçek GERDE gerilim Gidecek Gizemli gizli güven güzel harika Hasta hastalık Hastalklar Hayal Hayallerinizin hayat Hayata HAYIRLI Hikaye Hiperaktivite Hipnozu hissederim Holografik Hologram Hoşgörü hoşgörüsüzlük huzur huzurlu Illuminati ilâc ileti İletişim inanç insan insanlar Kabala Kadim kaos Karanlk kavga kelime Kelimeler Klasik korku Korkular KORUMA Korunma Kristaller kuantum Kuantum Fiziği kurallar Kyamet liste LKLERMZ madde Makbul MEKTUP Melek Merak Mevlana Mevlanann Mezar Mftolunun Moloküler mucize Mucizeleri MUTSUZ NAMASTE Nazar Nefret neşe Niyet ODAKLANMA Okuma Okyanus olacaksn olumlama olumlamas olumlu olumsuz para paralel Paranormal Patolojik Peeling Peinden pozitif POZTF Pratik PRATK PROGRAMLAMA Psikoloji psikolojik Quantum Düşünce Rahat RAHATSIZLIIMIZ refah Reformist Romantik ruh Ruhsal sağlık Sanat seniz sevgi sıkıntı sistem Sonsuz sorumsuzluk sorun sorunlar Stres Sufizm suyun şifa şükretme tabiat tedavi Tehlikeli teori Terapi tesadüf toplum Uymasn üzüntü zaman Zarar zeka zellikleri zenginlik zerine zihinsel